1 Aralık 2010 Çarşamba

İş başında 31

Havanın ciğerlerine doluşu gibiydi herhalde yaşamak.
Nefes almaktan vazgeçmek ama dayanamayıp son anda tüm dünyayı içine çekmeyi dilemek gibi birşey olsa gerek.

Hedefine yol alan ne olur ise olsun vazgeçmemeli diye düşünmek ne kadar doğruydu ?

Yaşamaktan vaz geçilir miydi ?


Yaşadım mı ki düşünüyorum ?

Bu bir soru muydu , yoksa bir yakarış mı ?

Hayatların içinde yaşam varmıydı ?
Her nefes alanın içinde aynı umutlar mı filizleniyordu ?
Ne kadar daha devam edebilecekti ?

Yatma zamanının müjde, uyumanın kurtuluş, uyanmanın azap olduğu bir süreçde yaşamak ne olabilirdi ?
Yemek yemenin bayram, acısız bir uyanışın ise şükür olduğu bir süeç.

Elde olanın değilde ulaşılamayanın arzulandığı bir düzen içerisinde ne olabilirdi hayallerin sınırı ?
Ne istenebilirdi ki erişilemeyecek ?

Hiç fark ettik mi hayatlarımızın başkalarının  hayalleri olduğunu ?


Kendi adıma istediğim gibi bir hayatım yok diyorum.

Anlamı bile yumuşatıyorum.
Sanki yaşamak nefes almak ama hayat ise onun üzerinde bir sosyal olgu.

Yaşıyorum ama hayatım istediğim gibi değil.

Kimin ki öyle ki?

Ne yapmalıyım ?

Sıkışmış ve çaresizlik dolu bu hissime rağmen durumum ile  başa çıkamıyorsam, uyku bir kurtuluş, yemek bir bayram değilse benim için,  yaşamıyormuyum yoksa ?

Var olurken nelere mal olduğumu farkında değilim henüz.
Farkındayım diyen herkes yalan söylüyordur.


Tabi bir kap yemek onun için bayram , uyku bir kurtuluş, uyanmak ise bir azap değilse..




Utanıyorum



Kendime acımaya utanıyorum.

Uzun zaman

İçinde biriktirmek ne kadar doğru ise o kadar mantıklı bir iş yaptım.
Belki haftalar sürdü ama tek bir satır yazmadım.

Yazmaya değer birşey olmadığından değilde sanki birazda sürüklenmek istediğim içindi.


Doğruyu söyleyeyim mi?

Kendimi kaybettim.


Hoş değildi olanlar.
Biraz unutmak, birazda çaresizliğe teslim olmayı denedim.

Şimdi ise  içimde isyanlar var.