24 Ekim 2009 Cumartesi

Belli

Sıramı savdım deyimini çok seviyorum.

Bu deyim sorumluluklardan hakkını vererek kurtulduğunu.
Artık bu hususlar için herhangi bir çaba sarf etmen gerekmediğini
bir satranç oyunu olan hayat için kendi hamleni yapıp , stratejini
geliştirip, kendince bir sonuç aldığını ve bu sonuçtan memnun olsanda
olmasanda hayatında bir dönüm noktası olduğu için hayatını buna göre
yaşamaya başladığını , hayatın sana ne getirirse onu yaşadığını veya yaşayacağını
artık daha fazla çaba sarf etmeyeceğini söylemenin en kısa yolu.

Gittiğim yol belli.

23 Ekim 2009 Cuma

NE ?

Git
yada kal
yada dur
yada gel.
Hiç birini diyemem...

21 Ekim 2009 Çarşamba

Aklımda

Gittiğim her yerde bir müzik var.
Çayırın ortasında durup dinlediğimde müzik var.
Şarkı söyleniyor bir kadının sesinden zaman zaman.
Bazende sadece tınılarını duyuyorum çalgıların..

Sonra fark ettim ki müzik hep oradaydı .
Sadece ben daha önceden kulak vermemiştim.

Hayatımın melodisini buldum diyemem ama
çalanlardan da memnunum.

Belkide değişen tını benim değişimimdir.
Benim değişimim anlıktır, uyum gösterimidir.

Şimdi keyifle müziğimi dinliyorum.
Ana melodimi bulup onun ahenki ile dans edinceye kadar

müziğimi dinliyorum , kah gözüm kapalı
kah açık.

Olursun

Zamansız ölümler gibiydi.
onlar gibi düşünmekten çok ağlamayı bir eylem haline getiren
altında ezileceğin, hatta kaldırmak için nasıl güç bulacağını bilemediğin
koca bir yığıntı gibiydi.

Omuzlarından çok ruhuna binmiş bir yük.
Başına geçirilmiş bir kova gibi seni aciz ve bir haber kılan
Sana ait olmayan büyük elbiseler içerisinde boğulmana neden olan
o koca his...

Adımlarını acemileştirecek büyük ayakkabılar gibi.
Ebeveynini takit eden çocukların acizliği...

Bildiğin tüm dillerin harici bir dil ile konuşmaya başlar dünya.
Derdini anlatamazsın.
Toprağı olduğun yerde yaban ellerin ızdırabını çeker,
Kelime edecek , derman olacak bir kul ararsın.

Zamanla ne aradığını da unutur, kendini kaybedersin.
Sonra hayat seni en başa götürür.
Yeniden doğarsın .
Aslında yeniden doğmazsın , sadece yeniden başlarsın.
Eski korkuların aklında, acıların yüreğinde.

Ürkek ve çekimser.

Ta ki karşına korkularını yenebileceğin bir zayıf çıkıncaya kadar.
Sonra çok mu matah olursun ?

Kelimenin tam anlamı ile insan olursun.

Ama benim anlamak istediğim anlamda değil...

Sadece..

Tutup atıyorum sözcüklerimi üzerine
Düşüncelerim ile aklını ezip
bakışlarım ile dağlıyorum yüzünü.
Hislerim ile ruhuna çöküyorum.
Arzularım ile zorlayıp
tutkularım ile yoruyorum .

Yıpratıyorum her yönü ile...

Böyle gözüküyor değil mi ?
Ne görüyordu bilmiyorum.

Ama olan bitenden doğru şeyleri görmediğini,
beni hiç tanımadığını rahatlıkla anlıyorum.



Aslında bir çocuk gibi muhtaçtım.
Onun gibi savunmasız,ve ilgisine muhtaçtım.
Gözlerine , sözlerine, hislerine muhtaçtım.
Hiç bir kötü amacım yoktu.
Sadece muhtaçtım ve onunla vardım.

Sadece

Onun gibi seviyordum.

Bir çocuk gibi.

20 Ekim 2009 Salı

Kendime geldim...

Gülmeye ihtiyacım varmış.
Gözlerimden yaşlar akarken gülmeye.
Sözcüklerin yada hareketlerin anlamı olmadan
sadece o anı paylaştığın ve mutlu olduğun için gülmeye.

Hem daha doğal daha yalın ne olabilirdi gülmekten başka ?

Ağlamak..
Ağlamak bir araç oluyor zamanla.
Amaca ulaşmak üzere kullanılan ve amacın daha çok
diğer insanın güç ve istek sınırları içerisinde olduğu anlarda geçerli
oldukça etkili bir araç

Gülmek öyle mi ki ?
Gülmek için yapılan rol ve söylenen yalan daha masum değil midir ?
Gülerek yapılan işler daha keyifli olmaz mı ?
İnsanlar gülümseyen insanların çevresinde toplanmaz mı ?

Gülmek daha içten
Ama bir o kadar masumca

Sinsice gülmek değil..
O da bu kavramı yıkmak , çürütüp yok etmek
güvenilmeyecek bir hiç haline getirmek için bir araç.

Ki o da hemen anlaşılıyor.

Güldüm doya doya.
Belki saat boyunca güldüm.

Şimdi mutlu ve huzurlu şekilde uyuyabilirim.


İyi geceler.

Aklımı dolduranlar

Loş bir ışık.
Ruhuma ait olmayan bir tınılar dizisi.
Rahat bir koltuk ve onunla tezat bir oturuş.
Gözlerimin içine içine gelen beyaz sayfaların hayali.

Beni sürüklüyor.
Bilmediğim halde biliyorum.
Görmediğim halde tanıyorum.
Duymadığım halde çalabiliyorum.

Ruhuma yabancı , bana benliğime bir sancı.
Gerisine ise ..

Yalancı.


Gitgelleri hissediyorum sanki göğüsümdeymiş gibi.
Korkunun kokusunu almak gibi güdülerimi biliyorum.
Artık her birine bir av gibi bakıyorum.
Beynimin , beslenmesi için düşüncelerini,
benliğimin beslenmesi için ruhlarını,
bedenimin beslenmesi için etlerini alıyorum.

Birer türdeşden çok birer av oldular.
Sömürülmek üzere yaşayan
sürüler halinde var olan.
Herbiri birer kahraman
her biri birer teklik.

Eşsizliği anlamış değiller.
Maymunlar gibi taklitten başka birşey yapmıyorlar.
Her biri bir diğerini taklit ediyor.
Saygı hak etmeyen konuşan et parçaları hepsi bu.

Kendilerini o kadar çok şey zannediyorlar ki
aslında hiçbirşey olmadıklarını farkında değiller.

Yüzlerine gülümseyip onları avlamak...
Bunu hak etmiyorlar ama istiyorlar.
Oynadıkları oyunun ne demek olduğunu farkında değiller.

Neyin bedelinin ne olduğunu bilmeden
sadece yapıyor, ediyor ve istiyorlar.


Doyuruyorum benliğimi.
Leşlerim leş olduklarını bile farkında değiller.
Tüketmeyen bir tüketiciyim.
Tüketememde...

Ben onların tükenmişlikleri ile besleniyorum.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Gel .... Bekliyorum...

Daha ne diyebilirim bilmiyorum.
içimde kalanların ya yaşaması
yada ölmesi demek.

Böyle ölmüyorlar.
Üzerini örterek yada boğarak olmuyor.
Canlı canlı gömerek olmuyor.

Ne fısıltıları dindi
ne de nefesleri kesildi

Gel hadi bekliyorum.
Ya tükenecek

yada türeyecek...

Ama böyle yarım kalmayacak.

Gel bekliyorum

Senin de içinde yarım kalan bir hesap varsa.



İşin korkuncu...

Ya sadece benim hesabım yarım kaldı ise ?



Korkuyorum....

Bazen

Bazen yapmak istiyorum.
Doğru olmadığını bildiğim şeyleri yapmak.
Bana zarar vereceğini bildiğim şeyleri yapmak.
İncineceğimi bile bile.

Olmayacağını bildiğin şeylerin peşinden koşmak gibi.
İkiye bölündü hayatım eski ve yeni olarak değil.
Bir tarafım bulunduğu yeri bırakmadan
Diğer tarafım bulunduğ yerden kaçarak..

Nasıl ilerleyebilirim ki bir bacağım gömülüyken ?
Bırakmak istiyorum , olmuyor.

Kerten kelelere özeniyorum.
Çünkü bacağımı bırakıp gidesim var.
Onlar gibi yeniden oluşsa keşke hayatım.
Bölünen benliğim tekrar birleşse.

Acı olan birleşmenin geride yapılamayacağını bilmem.
Bir umut beslemiyorum.
Ama o o kadar güçlü ki kendi yaşıyor içimde.
Ona zamanında verdiğim hediyenin gücü
şimdi hatıralarımda hayat bulmasına neden oluyor.

Ölmüyorlarda , gülmüyorlarda...
İleri gitmek istiyorum bu kısmımı bırakmak istiyorum, olmuyor.

Lanet olsun beni iki dünya arasında kısıtlıyor.
Tercihim olan birşey değil.

Özlediklerim acaba gerçekten özlediklerim mi ?
Yoksa aklımda kalan parçaları ben mi birleştiriyorum ?

Herşeyin eskisi gibi olacağı masalı..
Tarihin en eski yalanı.

Gitmek istiyorum...

Kesmek istemiyorum bacağımı
ama başka çare yok gibi.

Kesmek zorundayım.
Keşke olmasam....


Keşke...



O kadar çok keşke var ki değişir mi bilemiyorum.

Dışarıda yağmur yağdı yine.

Belkide benim yerime ağladı gök yüzü.
Çamurlu toprağa çıplak yatmak için büyük bir arzu var içimde.
Yağmurun üzerime özgürce düşmesini izlemek için.
Yazık hissedemeyeceğim için.

Herşeyi geride bırakasım var.

İlk defa çözemiyorum birşeyi
Birşeyi yarım bırakıp gitmek kabul edilir gibi değil.

Sonuna kadar deneyeceğim.
Sonra anlamlandırıp gideceğim.

En azından bir anlamı olacak...


En azından.....

Önemli açıklama

Bazı okuyucularım burada yazılanların gerçek olarak kabul edip bu yönde yorumlar yapıyorlar.

Lütfen arkadaşlar içtenlikle söylüyorum.
Yazılanlar tamamen hayal ürünü olup an ve an ilham perisine danışılarak yazılmıştır.
Kendim ile ilgili düz yazıların haricindeki yazılarda sadece hayali kişilere adanmıştır.
Herhangi bir kişiye yada olaya bağlanmamalıdır.

Kısacası olaylardaki kişi ve isimler tamamen hayal ürünü olup gerçek hayattaki kişiler ile bağdaştırılmamalıdır. :P


Normal nedir ?

Gerek benim farkındalılığım ile, gerek farkında olmaksızın
bana düşman olan ve aslında düşman olmaları için zerre gerçek sebepleri olmayan
beni yanlış tanımış, yanlış anlamış ve sırf bu yüzden korkmuş o kadar insan var ki

Kendimi bu yüzden ayrı tutuyorum.

İnsanlara yaramıyorum.
Sanırım akılları karışıyor.
Bu derece yalın olmak , direkt olmak fazlası ile kafa karıştırıcı.
Belkide kişiliğimin gelişimi normal insan davranışlarının eğimini izlemediği için.
Yada algılarımın normal olmamasından.

Bu arada normal nedir ?
Hangi durumlarda normal olunmalıdır ?
Olunmalı mıdır ?

Bu seçilecek birşey mi yoksa olunacak birşey mi ?

Bir insan oğlu ama tek birtanesi.
Bana bir güvenebilse....

Korkulacak hiçbir şey olmayacağını anlayacak.



Tek korktuğum ne biliyormusunuz ?

Kendini zeki zannedip de diğer insanları yalan dolan ve entrikalar ile manuple edenler.
Bu kişilerde aslında kendi korkularını motif olarak kullanıyorlar.

Bu motifi başkalarına işliyorlar.
Kendileri o kadar canlı bir şekilde yaşıyorlar ki
aynı korkuyu sadece tohum olarak başka bir dima ekmek zor olmuyor.


Hayatımda böyle biri vardı...

Bir çok kişiyi alehime döndürdü.
Şimdi düşünüyorum bu kişiler için ben mi yanlış yapmıştım ?

Belki evet ama doğal seçicilik kendini gösterdi ve bana uygun olmayan bu yapıları ilk korku sınaması ile benden uzaklara alıp götürdü.

Yazık halbuki onlara çok şeyin kapısını açabilirdim.

Ben mi ?

Bende gelişiyorum.
Farklı şeyleri öğreniyorum.
Farklı ustaların yanında yetişiyorum.

Tek farkım ise herşeyden birazcık olsun bilmek..

Çok yönlü olmamı sağlıyor...

Fazlası değilim, bu kadarcığım.

İsteyen herkes benim kadar bilebilir......

Peki ama nedir normal ?


Kısaca.....

Toplumda en sık görülen ve bu yüzdende gelenek ve anlayışa uygun kabul edilen
ama aslında çoğunluğun yönlendirmesi ve gruplaşmanın etkisi ile oluşmuş bir tercihleri silsilesi.

Herkes normaldir...

Ama başka başka yerlerde ....

18 Ekim 2009 Pazar

Hayatımı daha güzel, daha basit, daha keyifli yaşayamazmıyım sanıyorsunuz?

O zaman insan olmanın ne anlamı var ?

Arayış

Zamansız gelenlerin hayatsız gidenleri.
Ruhsuz gelenlerin figanlı bakışları.
Arsız doğanları açlık ıstırabı.
Kuyruğundaki ölümle koşuşan çocuk.
Hepsini isteyerek yaşayan yabancı.
Temiz bir yüreğe değil şeffaf bir ruha dayanan
İyiliği değil kuralcılığı kabullenen.
Dizginlediği şeytanları yüzünden eriyen bedeninde
Aklının gittiği ama fikrinin geldiği
kendinin bile korktuğu anlarda...

Kaos , nevroz , biraz bira sonrasında psikoz.
Heyecan var sürükleyen kelimelerde.
Bedenimden çıkan tenimden süzülen ter gibi kontrolsüz.

Sıkışmışlığın türküsü belkide .

Benim hikayem hiçkimsenin okumayacağı bir hikaye.
Sayfaları doldursada beynim.
Okuyan kalplere bir kıvılcım kadar bile sıcaklık veremez.

Yalnızlığımda, deliliğimde bana özel.
Hayatım bana özel.
Acılarım , endişelerim bana özel.
Düşüncelerimin ve duygularımın olduğu gibi

Herşey bana özel.

Paylaşmak istedim olmadı.


Sanırım bunu bir tek ben kaldırabiliyorum.
Ağırlığından değil.
Belki karmaşık, belki ifadesiz geliyor diğer yaşamlara.

Bu onların şarkısı değil.

Benim şarkımı kim söylüyor ?

Müzik çok güzel şuanda .
İçim ağlıyor önce.
Sonra gözlerim.

Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum kemanın sesi ile.
Bestekarının düşlediği değil belki.
Çalanında değil.

Her notayı hissediyorum.
Kalbimde yankılanıyor şuanda.
Sanırım hikayeye ağlıyorum.

Düşünceye ağladığım gibi.


Ne dir bu arayış ?

Ben gözyaşlarımın tadını bileni arıyorum..
Ben adımı bileni arıyorum.

Benim adım ne ?

Neye yarar ?

Hey sen söyle neye yarar ?

Ruha dokunan tene dokunmuyorsa neye yarar ?
Gerçekleri söylemek yalanları ezmiyorsa neye yarar ?
Hayatı yaşamak benliğini doldurmuyorsa neye yarar ?

Neye yarar eller seni tutmuyorsa düştüğünde ?
Neye yarar aşklar hatıralarına bile değmezse ?

Söyle gördün mü düşen damlaları ?
Gözlerimden akan kalbimdeki hatıralarını ?
Red ediyor vücudum bana yaşattığın kahırları
Söyle bana böyle bölünmek çok mu mümkün ?

Ne ten , ne tat ister canım.
Yürüyorum sessizce , belki birazda açım.
Böldüğüm ruhumda gezinir sancılarıma ilacım.
Derki bana dinle....

Dinliyorum .....

Kulağımdaki sözcükleri dinliyorum.
Kalbimdeki melodiyi dinliyorum.
Nefesimdeki mırıltıları dinliyorum.
İlk sen söylemiştin mırıldadığımı.
o anki sesini dinliyorum.

Şimdi farkına varıyorum.
Şarkısını bile ikiye bölmüşsün hayatımın .


Hayat hikayem değil belki.
Sıradan bir kaç sözcük değerindede değil ama.
Kendimce değerli birkaç sözcük işte.

Hiç olmamışın oğlu.
Hiç doğmamışın sözü.
Hiç dinlenmemişin çığlığı.


İşte hayallerim ve ben.
Sadece bu kadar gidebildik.

Hayallerim kaldı.

Ben gidiyorum.


Umarım memnunsundur.



Doğru söylemişler.
Herşey sadece " sonsuzluk ve bir gün kadar sürer"


Eleni Karaindrou "Ulysses " tınıları........


Taklitlerimden sakınınız !!!

Fark ettiğim birşey var.
Oda gerek görünüş, gerek yapı , gerek kişilik
Bilgi, beceri falan filan...

Hatta tarz olarak bile beni taklit eden çok fazla insan var.