29 Aralık 2009 Salı

Sınır

Kendi bildiğimden şüphe edebilirim
ama hissettiklerimden asla.

Kendimi bilmenin ve hayatımı kontrol altında tutmaya çalışmanın
bana getirisi olan özgüvenimi ve istikrarımı kimse yüzünden kaybedecek değilim.

Canım ne isterse kendi sorumluluğum çerçevesi içerisinde bunu gerçekleştirmekte özgürüm.

Tek sınır benim gördüğüm sınır.

28 Aralık 2009 Pazartesi

Bir parça bile istek kalmadı...

İçimdekileir döktüm herzaman.
Başak bir derdim yoktu anlaşılmaktan başka.
Beynimde yaşadığım yalnızlığı yok etmek.
Kendimi tek veya eşsiz hissetmek.
Bunlardan kurtulmak istiyorum.
Ne özel olmak gibi bir derdim var.
Nede üstün olmak gibi bir isteğim.
Aksine hissettiğin bu duygulardan kurtulmak derdim.
Yakınımda olsun bir nefes.
Kafamın içinde.
Kalbimde.


Sözcüklere bile dökmeden sadece gözlerle anlaşmak.
Bir sonraki adımı bir öncesinden bilmek.
Bunun güveni ve huzuru ile hayatını inşa etmek.

Güvenmek.....


Anlaşılmamaktan yoruldum.
Yalnız kalacağımı ve daima yalnaız kalmak zorunda kalacağımı
artık kabullenir hale geldim.


Ben kendimi anlatamıyorsam, beni kim anlayabilir ki ?

24 Aralık 2009 Perşembe

Mayası kaldı içimde .
Biraz korku, biraz nefret.
Eser miktarda ihanet.
Tutamla ölçe bileceğin kadar da yalan.

Hepsini kalbimde dinlendirdim.
sıcacık duygularımla beslendiler.
Göz yaşlarımla sulandılar.
Emeklerimel gürleştiler.

Kısaca ben ne yaparsam onlara yaradı.
Şimdi içimi döküyorum.
Kazıyorum pisliğini , zehrinden kurtuluyorum.
İçine koyacak yer açıyorum.

Bu sefer saklamak ve korumak için.

6 Aralık 2009 Pazar

Harflere bakıyorum.
İçimden geçenleri dışa vurmak için yol aranıyorum.
Her kelime bir düzleme açılıyor ve ben
farklı kelimeleri birbirine iteliyorum
farklı düzlemlere geçmek için.

Hani derya birinin sözü , kuş misali..
Gidişini değilde bakışını arıyorum kuş olmanın.
Gideceğini görmeden alacağını düşünmek...
Kayıp hissediyorum böyle .
Birtek ben miyim böyle hisseden ?

Kaybımı hissetmek , yola olan kaybımı.
Açlığımı hissetmek , varacağım olana açlığı.
Güçsüzlüğümü hissetmek, sevmek.
Birtek ona güçsüz hissetmek.

Korkuyorum....


Çünkü birtek ona yeniliyorum...



Ölümün yüzü öyle olsa , korkarmıydım ?

4 Aralık 2009 Cuma

Düşünmezdim .
Düşünmekten bir süre önce vazgeçmiştim.
Belki herşey doğru yapmamıştım
Belki yapmıştım ama doğru yerde ve doğru zamanda değildim.
Sebep,sonuç,çaba ... hepsi neler olursa olsun değiştirmedi.
Birtek ben değiştim.
Vazgeçtim.


Vazgeçtim ya...
Sanki ilahi komedya bu sefer benim üzerimde dönüyordu.
Kader yada yaratan ki kaynak aynı ....
Bana son anda bir oyun daha oynadı.


Şimdi kabullendiğim bu hayat
edindiğim izlenim ve körelmiş beklentilerim
hepsi bir anda değişime uğradı.

Kabullenmelimiyim bu yeni durumu ?
Tam kaderimi bellemiştim.
Bu iyi mi ?
Yoksa kötü mü ?

Ya yine zarar görürsem ?

2 Aralık 2009 Çarşamba

Yol

Nefesime sınır geldi böğrümde
Kendi içimde kendimi tutan el oldum sanki.
El ki ele yabancı kaldı, korkar oldum.
Sustum çocukluğuma, içimi böldüm.
Taneleri saydım , ömür verdim.
İnci döküp, sabır dövdüm.
Serden aldım yola döktüm.
Vara gele nereye erdim .
Yürüdüğüm yol yol değilmiş
Boşa geldim.

Elem sardı şimdi içimi.
Gördüm ama nelerden verdiğimi.
Nafile artık bilmek kaldı baki.
Ne idi niyetim , neden verdim?
Şimdi el kadar yabancıyım
gönülden derdim.
Hiç olmadığım yere kadar erdim
Bakidir yapılanlar sözlere verdim.

Ki o sözler dökülür dudaklardan bir kere.
Dolanmaz üzerinde, şahadet gibi akar dilinde
Benim,onurum verdiğim o söz ile birlikte.

Böyle yetiştirildim.
Böyle büyüdüm.
Bilmem başka türlüsünü
Bunun ile yürüdüm.

18 Kasım 2009 Çarşamba

O

Erimek istiyorum gökyüzünün ruhuma kattığı ateş ile.
Mavi alevi olmak göklerin, soğu olmak düşlerin
Perdelemek güneşe inat ,ruhları.
Gözleri daldırmak , duyguları azdırmak için.


Gri blutlardan düşmek istiyorum
Kurşuni göğe komşu olmak .
Toprağa kurşun hızı ile düşmek.

Düşmedee önce çılgın fırtınalarla savrulmak
rüzgarlar ile damlacıklar halinede uçuşmak.
İyot kokusunu taşımak ,buz gibi iğneliyici olmak .
Zamanı unutturacak şekilde içime bakmak

Sonra yüzüne

sonra içine bakmak....

Avuçlayıp sana atmak
içini dışına bulaştırıp oyunuma katmak.
Hislerini maya yapıp, isteklerini kabartmak.
İçini dondurup, dışındaki çatlatmak.

Sonra karşına geçip sana bakmak.
İçin dışına çıkmış senle oynamak.

Hepsi bunun için...

9 Kasım 2009 Pazartesi

Neresi ?

Gerçekten ne istiyorum.
Yaşadıklarımı düşündükçe gerçekler bunlar mı ?
Yoksa hala uyanamadığım şeyler mi var ?
Geçişlerdeyim yine.
Görüntüler hızlı akıyor.
Trenin camından hayatı izler gibiyim.
Koşuşturmaların ilk safhalarına şahit oluyor
Olanların sadece bir kısmını hissediyorum.

Bu bir yolculuk ve varacağım yerde bunların bir önemi kalmayacak.

Varacağım yer neresi ?

4 Kasım 2009 Çarşamba

Arıyor

Garip bir uyuşukluk.
Rüyanın gerçek hayata taşması.
Hayat ile ruhun arasına bir camekanın girmesi.
Duygularının duvardan sekip gitmesi.
Seslerin yankılı görüntülerin geç gelmesi.
Vücudunun sanki orada olmak yada olmamak arası olması.
Bedenini hiç hissetmediğin kadar soğuk hissetmek.

Bütün bunlar ruhumun hayat içind eyerini bulamaması mı ?

Yardım...

Yeni ve tuhaf bir duygu bu.
Uzun zamandır ilk defa birisinin
benim iyiliğimi istediğini hissettim.

Bunu dahada anlamlı kılan kişinin
benim ile olan bağının güçlülüğü sebebi ile
benden korkması ama bir o kadarda benden uzak
kalamaması.

Hem ben olmadan uçamıyor , hemde benimle uzun süre
uçamayacağını biliyor.

Ona faydam olsun istiyorum zararım değil.
Bu bazen isteklerimi dizginlemem yada onun yaralarını
sarmam gerektiği anlamına gelsede..

İyi niyetli insan fazla yok.
Azıcık kaçık olsada iyi niyetli.

Bu noktada aslında çok hassas.
Öyleki en ufak bir yanlış tepkimde taraf değiştirebilir.
Ruhunun yaralarını kendi yüreği ile bastırmaya çalışıyor.
Onu bu konuda cesaretlendirmem gerek.

Kendi yaralarını sarmayı bilmeli...

31 Ekim 2009 Cumartesi

Snap !

Daha çok kopma efekti olarak kullanılır.
İpin kopması , şeridin kopması gibi...

Anlık bir olayın belirticisi olarakda geçer.
Mesela Snap shot ...
Hepsi ingilizce tabiki türkçe karşılığı "çaaat" gibi birşey oluyor.


Evet aynen öyle, son ipte koptu.
Sanırım hayırlı ve hayırsız arasındaki fark
bu tür anlaşılamayan durumları betimliyor.

Benim çabalamam ile yürümeyecek işlere bir örnek.
Kafam henüz çok rahat değil.
Tam olarak istediğim sonucu alamadım.
Gerçi içimden geçenleri doğru değerlendirmiyorda olabilirim.

29 Ekim 2009 Perşembe

Kayıp...

Hırsı ile doludurulmuş
içindeki dışarı çıkma isteği git gide artmış
ufak ta olsa bir fark yaratmak için
hayatının gidiş yönü yerine bambaşka bir yöne
onu sürükleyecek bir eğlem gerçekleştiren
yada gerçekleştirmeye yeltenen

Ben ...

Şuan ben neyim yada ne olacağım seviyesinin oldukça altında
sanki herşeye yeniden başlıyormuşçasına temel seviyede
insansaldan çok hayvasal, entellektüelden çok içsel zevklere yönelen

Ben ...

Ne olduğumu, yazdıklarımı okuyarak hatırlıyorum.
O yüzden sonra okumak üzerede yazıyorum.
İçimde bir nefret var.

Sanki kaybetmişliğin değilde
kaybedilmişliğin hesap sorması.

Çocukça ama kendimi yenilmediği için amcaya verilen yemek gibi
hissediyorum...

Bu kendi değerimi bilememekten çok
kendi pozisyonumu kaybetmekten ileri geliyor.

Yorgunum , insan gibi hissetmiyorum.

Hissetmek istiyorum..

27 Ekim 2009 Salı

Yeni bir gün.

Eski ile olan bağlarımı temizledim.
İzimi kaybettirdim.
Kimsenin beni takip etmesini istemiyorum.
Benim ne yaptığımı veya ne yapacağımıda.

Bu hayat benim.

İstediğim şekilde yaşıyorum.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Yeşşşş

El mi yaman, beymi sorusuna cevap verilmişmidir bilmiyorum.
Ama şimdi kendimi süpper hissediyorum.

Şşşt oğlum sakin ol. Yürüyen ego olmanın anlamı yok :D

Çok ama çok komik .
Yeterince dikkat, odaklanma,elindekileri iyi bilme.
Üzerine eksiklerini ve zayıflıklarını bilme.
Yanına en az 8. dereceye kadar kombinasyon eklendimi herşey yapılabiliyor.

Çoğu insan hayatta bu kadar çok ihtimal hesabına girmediği gibi bir diğer açıdan da yaptıklarının da hesabını tutmaz.

Aslında yaptıklaırmız bir sonraki hamlemizi etkiler lafı yanlıştır.
Bu bir silsiledir ve herşeyi etkiler.

Yaptığınız herşey ile artık hiçbirşey geri gelmeyecek şekilde hayatınız değişmiştir.

Bir kontrol manyağı olduğum söylensede aslında sadece kaderimi kazanıyorum
ve inanarak yaptığım doğru şeyler bana hep doğru sonuçları veriyor.

Hayatta şuanda bulunduğum yerden memnunum diyebiliriz.

Gerçi bana hız ve güç kaybettiren çok şey oldu ama önümdeki zamanı iyi değerlendirip sağlık olarakda dünyaya kazık çakar isem sanırım istediğim şeyleri elde etmek zor olmayacak.

Tuhaf Beş çemberi daha önce anlamamıştım..
Şimdi anlıyorum.

Ama orada da eksik var.

Beşli yapı oldukça oturmuş diyebiliriz hayata.
Birincisi kendine karşı savaşın.
İkincisi ailene ve arkadaşlarına karşı savaşın.
Üçüncüsü işine karşı savaşın
Dördüncüsü hayata karşı savaşın.
Beşincisi ise sendne içeir olacağını düşüneceğin ama asla olamayacak olan akarşı savaşın.

Bütün hepsi strateji gerektiriyor.

Huzuru yakalayan insan, beş çemberin getirdiklerini gören insandır.

Beş çemberi gör,bil,yönet ve yaşa ama asla unutma şeklinde de yorumlayabiliriz.

Zaman tek yönlü.
Aynı nehirde iki kez yıkanamayacağımızı unutmamak bizi hata yapmaktan alı koymalı.

Toplum üç sınıf

Zavallılar, bundan çıkanlar ve güçlüler.

Dördüncüsü bana ait.....

Pislik temizlemek

Yapılsın , edilsin biri nanılsa temizler.
Eşşek herif yüzünden çarşambaya kadar full çalışmam gerekecek.
halbuki baştan bu bana gelmez deseydi ona göre ayarlardım.

Herif iki günüme mal oldu ya , ne güzel planlarım vardı.
Şimdi eşşek gibi çalışacak ki şi ben olacağım.

Tabiki bu gün kafayı kullanmazsam...

Şeytan ayrıntıda gizlidir.

Dur bakalım, zaten hayatımda canımı sıkan aytrıntılar olmaya başladı.
Bu aralar sağlam bir temizliğe girişeceğim.

Akşamları kafamı yastığa rahat koyabilmenin kıymeti çok mühim.
Bunu yapabilmek için yarınımı kestirebilmem
yarına güçlü girebilmem gerekir.

Yarını bu günde yaşamıyorum.
Sadece bu günümü yarınıma göre yaşıyorum.

İstediğim şey ile istediğim kadar ilgilenmek değil,
istediğim şeyle gerektiği kadar ilgilenmenin daha doğru olduğunu öğrendim.

Şimdi hayatım düzenli, uykularımda belli bir huzur var.
Eskiden beni boğan o yatak odası bir ine dönüştü.
Kocaman gelip dolduramadığım yatakta sadece dinlenmeye yarıyor.

Düzenliyim, dikkatliyim, programlıyım.
Babamın yapmadığı şeyleri yaparak eksiklerimi gideriyorum.

Aynı eğilimler bendede var.
Yarına bırakmak, geniş zamanda yaşamak..

Bunların babama hiçbir yararını görmedim.
Kendimi islah ettim.

Artık böyle zaaflarım yok.
Hayatım düzgün, düzenli.
ama en önemlisi güvenli ve huzurlu.

Bunu bozmalarına izin vermeyeceğim.


Evime gelip yükümü atmak.
Yemeğimi yaparken müzik dinleyip sözlerini mırıldanmak.
Islık çalmak .

Duş alıp kendime gelmek .
Kapıda çık artık diyecek birnin olmaması ve küvette uyumak.

Rahat kıyafetler giyip tütsü yakmak.
Yemeğimi tv karşısında değil masada yemek.

Yemek esnasında müzik dinlemek .

Kanepeme uzanıp kitap okumak.
Dergileri karıştırıp yeni şeyler öğrenmek.

Canımın istediği an buraya yazmak.

Tv de NG yada DC yi seyredip tadını çıkartmak.

Bazen arkadaşların gelmesi, curcuna..

Yemekler yenilir, sohbetler edilip içkiler içilir.

oyunlar oynanır topluca.

Bazen yatacak yer bulunmaz evde
bazende heryer senindir.

Temizliği sadece kendin için yapmak bile zevktir.
Parlayan parkeleri izleyip " evet şimdi oldu " demenin haklı gururu.

Sonra bir çay demler temiz ve rahat yuvamı seyrederim.

Hayatım güzel.


Bide şu eşşoğu eşşekler gibileri olmasa...

Bu düzeni bozmayacağım.
Değil bozmaya çalışanı , sarsmaya kalkanın bile vay haline.

Eşime dostuma canım feda evimde herzaman bir oda ve bir tabak var.

Onlar hak ediyor.
Gerek bana saygı göstererek
gerek düzenime ve huzuruma katkı sağlayarak.

Benimle uygun adım yürüyen herkese kapım açık.
Paylaşacak huzurum var.

Kaybedecek değil..

25 Ekim 2009 Pazar

Dolayına, altına, satırına, üstüne hepisine te....

Satır arası, satır arası...

Hay satırınıza da aranıza da...
Delikanlı gibi , adam gibi direkt söyleyecek cesaretiniz yok mu ?

Nedir ya bu ?

Yok efendim insanın mesafeli olması normalmiş.
İyi tamam mesafeli ol ama derdin varsa da söyle.
Kafa dengi diye karşımız alaıyoruz
Konuşuyor sohbet ediyoruz.

Sonra bir bakıyorsun eleman aslında hiçte gözüktüğü gibi değil.

Eh be kardeşim neden baştan " Abi bu bana gelmez. Ben şimdi girmeyeyim bu işe" demiyorsun ?

Neden yolu yarıladıktan sonra ?

Eşşekoğlu eşşek adam gibi baştan söylesene...

Sözüm sırf bu eşşekoğlu eşşek herife değil.

Tüm insanlara...

Yok satır arasıymış , yok alt anlammış, yok dolaylı anlatımmış..

Başlatmayın hikayenize...


Ömür geçiyor ömür ama siz hala anlatımlarla uğraşın.
Sanki herşeyi mükemmel yapıyorsunuz da
bir dolaylı anlatımınız kaldı.

İlk önce düzünü becerin.

Dolaylısınıda yaparsınız.......


Herif bana iki güne mal oldu yaaa...

Zymph ti aphgh

Mumları yaktım.
Taşlar yerinde
Sözcükleri ise dilimde.
Kokular uçuşuyor boşlukta.
Tınılar kulaklarımdan benliğime ulaşıyor.
Ama bu yeterli değil.

Tüm vücudumda hissediyorum titreşimlerini.
Sözcükleri dökülüyor dudaklarımdan.
Gırtlağımdan aşağı bedenime titreşimleri yayılıyor.
Bedenimi sunuyorum bedelini almak kaydı ile.

Zaman doğru.
Şartlar doğru.
Sözcükler doğru.

Gücü akıyor bedenimde.
Kaslarımın içinde
kemiklerimin iliğinde.

Sarhoş oluyorum, olmamalıyım.
O beni değil, ben onu kontrol etmeliyim.
Gücü üzerimden akarken yön vermeli
Kullanmalı ama esiri olmamalıyım.

Yine geliyor .
Saroş ediyor beni.
Bendeki gücü istiyor, beni istiyor.
Düşündüğümden güçlüymüş
düşündüğünden güçlüymüşüm.

Takas kabul edilemez.
O benim , ben onun değilim.

Bedenimi istekle kavuruyor.
Daha fazlası şuan için fazla.
Fazlasını kontrol edemeyeceğim için
yüklenmemi, tökezleyip düşmemi istiyor.

Hayır...

Kontrol edebildiğince güç senindir.




Kontrol bende...

:)

Çocukluğumdaki bir faliyet geldi aklıma.
Takıma adam seçileceği zaman ilk kimin başlayacağını
adım atmaca ile belirlerdik.

Şimdi ise herşey farklı bir rutinde.
Ama temeli aynı sanırım.

İnsanlar hala sıraladıkları işleir sıraladıkları şekilde yapıyorlar.

Peki adım atma sırasını karıştırmıyorlar mı ?

En son kim adım atmıştı ?


Peki sıra kimde ?



Bende olmadığı kesin :D

24 Ekim 2009 Cumartesi

Belli

Sıramı savdım deyimini çok seviyorum.

Bu deyim sorumluluklardan hakkını vererek kurtulduğunu.
Artık bu hususlar için herhangi bir çaba sarf etmen gerekmediğini
bir satranç oyunu olan hayat için kendi hamleni yapıp , stratejini
geliştirip, kendince bir sonuç aldığını ve bu sonuçtan memnun olsanda
olmasanda hayatında bir dönüm noktası olduğu için hayatını buna göre
yaşamaya başladığını , hayatın sana ne getirirse onu yaşadığını veya yaşayacağını
artık daha fazla çaba sarf etmeyeceğini söylemenin en kısa yolu.

Gittiğim yol belli.

23 Ekim 2009 Cuma

NE ?

Git
yada kal
yada dur
yada gel.
Hiç birini diyemem...

21 Ekim 2009 Çarşamba

Aklımda

Gittiğim her yerde bir müzik var.
Çayırın ortasında durup dinlediğimde müzik var.
Şarkı söyleniyor bir kadının sesinden zaman zaman.
Bazende sadece tınılarını duyuyorum çalgıların..

Sonra fark ettim ki müzik hep oradaydı .
Sadece ben daha önceden kulak vermemiştim.

Hayatımın melodisini buldum diyemem ama
çalanlardan da memnunum.

Belkide değişen tını benim değişimimdir.
Benim değişimim anlıktır, uyum gösterimidir.

Şimdi keyifle müziğimi dinliyorum.
Ana melodimi bulup onun ahenki ile dans edinceye kadar

müziğimi dinliyorum , kah gözüm kapalı
kah açık.

Olursun

Zamansız ölümler gibiydi.
onlar gibi düşünmekten çok ağlamayı bir eylem haline getiren
altında ezileceğin, hatta kaldırmak için nasıl güç bulacağını bilemediğin
koca bir yığıntı gibiydi.

Omuzlarından çok ruhuna binmiş bir yük.
Başına geçirilmiş bir kova gibi seni aciz ve bir haber kılan
Sana ait olmayan büyük elbiseler içerisinde boğulmana neden olan
o koca his...

Adımlarını acemileştirecek büyük ayakkabılar gibi.
Ebeveynini takit eden çocukların acizliği...

Bildiğin tüm dillerin harici bir dil ile konuşmaya başlar dünya.
Derdini anlatamazsın.
Toprağı olduğun yerde yaban ellerin ızdırabını çeker,
Kelime edecek , derman olacak bir kul ararsın.

Zamanla ne aradığını da unutur, kendini kaybedersin.
Sonra hayat seni en başa götürür.
Yeniden doğarsın .
Aslında yeniden doğmazsın , sadece yeniden başlarsın.
Eski korkuların aklında, acıların yüreğinde.

Ürkek ve çekimser.

Ta ki karşına korkularını yenebileceğin bir zayıf çıkıncaya kadar.
Sonra çok mu matah olursun ?

Kelimenin tam anlamı ile insan olursun.

Ama benim anlamak istediğim anlamda değil...

Sadece..

Tutup atıyorum sözcüklerimi üzerine
Düşüncelerim ile aklını ezip
bakışlarım ile dağlıyorum yüzünü.
Hislerim ile ruhuna çöküyorum.
Arzularım ile zorlayıp
tutkularım ile yoruyorum .

Yıpratıyorum her yönü ile...

Böyle gözüküyor değil mi ?
Ne görüyordu bilmiyorum.

Ama olan bitenden doğru şeyleri görmediğini,
beni hiç tanımadığını rahatlıkla anlıyorum.



Aslında bir çocuk gibi muhtaçtım.
Onun gibi savunmasız,ve ilgisine muhtaçtım.
Gözlerine , sözlerine, hislerine muhtaçtım.
Hiç bir kötü amacım yoktu.
Sadece muhtaçtım ve onunla vardım.

Sadece

Onun gibi seviyordum.

Bir çocuk gibi.

20 Ekim 2009 Salı

Kendime geldim...

Gülmeye ihtiyacım varmış.
Gözlerimden yaşlar akarken gülmeye.
Sözcüklerin yada hareketlerin anlamı olmadan
sadece o anı paylaştığın ve mutlu olduğun için gülmeye.

Hem daha doğal daha yalın ne olabilirdi gülmekten başka ?

Ağlamak..
Ağlamak bir araç oluyor zamanla.
Amaca ulaşmak üzere kullanılan ve amacın daha çok
diğer insanın güç ve istek sınırları içerisinde olduğu anlarda geçerli
oldukça etkili bir araç

Gülmek öyle mi ki ?
Gülmek için yapılan rol ve söylenen yalan daha masum değil midir ?
Gülerek yapılan işler daha keyifli olmaz mı ?
İnsanlar gülümseyen insanların çevresinde toplanmaz mı ?

Gülmek daha içten
Ama bir o kadar masumca

Sinsice gülmek değil..
O da bu kavramı yıkmak , çürütüp yok etmek
güvenilmeyecek bir hiç haline getirmek için bir araç.

Ki o da hemen anlaşılıyor.

Güldüm doya doya.
Belki saat boyunca güldüm.

Şimdi mutlu ve huzurlu şekilde uyuyabilirim.


İyi geceler.

Aklımı dolduranlar

Loş bir ışık.
Ruhuma ait olmayan bir tınılar dizisi.
Rahat bir koltuk ve onunla tezat bir oturuş.
Gözlerimin içine içine gelen beyaz sayfaların hayali.

Beni sürüklüyor.
Bilmediğim halde biliyorum.
Görmediğim halde tanıyorum.
Duymadığım halde çalabiliyorum.

Ruhuma yabancı , bana benliğime bir sancı.
Gerisine ise ..

Yalancı.


Gitgelleri hissediyorum sanki göğüsümdeymiş gibi.
Korkunun kokusunu almak gibi güdülerimi biliyorum.
Artık her birine bir av gibi bakıyorum.
Beynimin , beslenmesi için düşüncelerini,
benliğimin beslenmesi için ruhlarını,
bedenimin beslenmesi için etlerini alıyorum.

Birer türdeşden çok birer av oldular.
Sömürülmek üzere yaşayan
sürüler halinde var olan.
Herbiri birer kahraman
her biri birer teklik.

Eşsizliği anlamış değiller.
Maymunlar gibi taklitten başka birşey yapmıyorlar.
Her biri bir diğerini taklit ediyor.
Saygı hak etmeyen konuşan et parçaları hepsi bu.

Kendilerini o kadar çok şey zannediyorlar ki
aslında hiçbirşey olmadıklarını farkında değiller.

Yüzlerine gülümseyip onları avlamak...
Bunu hak etmiyorlar ama istiyorlar.
Oynadıkları oyunun ne demek olduğunu farkında değiller.

Neyin bedelinin ne olduğunu bilmeden
sadece yapıyor, ediyor ve istiyorlar.


Doyuruyorum benliğimi.
Leşlerim leş olduklarını bile farkında değiller.
Tüketmeyen bir tüketiciyim.
Tüketememde...

Ben onların tükenmişlikleri ile besleniyorum.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Gel .... Bekliyorum...

Daha ne diyebilirim bilmiyorum.
içimde kalanların ya yaşaması
yada ölmesi demek.

Böyle ölmüyorlar.
Üzerini örterek yada boğarak olmuyor.
Canlı canlı gömerek olmuyor.

Ne fısıltıları dindi
ne de nefesleri kesildi

Gel hadi bekliyorum.
Ya tükenecek

yada türeyecek...

Ama böyle yarım kalmayacak.

Gel bekliyorum

Senin de içinde yarım kalan bir hesap varsa.



İşin korkuncu...

Ya sadece benim hesabım yarım kaldı ise ?



Korkuyorum....

Bazen

Bazen yapmak istiyorum.
Doğru olmadığını bildiğim şeyleri yapmak.
Bana zarar vereceğini bildiğim şeyleri yapmak.
İncineceğimi bile bile.

Olmayacağını bildiğin şeylerin peşinden koşmak gibi.
İkiye bölündü hayatım eski ve yeni olarak değil.
Bir tarafım bulunduğu yeri bırakmadan
Diğer tarafım bulunduğ yerden kaçarak..

Nasıl ilerleyebilirim ki bir bacağım gömülüyken ?
Bırakmak istiyorum , olmuyor.

Kerten kelelere özeniyorum.
Çünkü bacağımı bırakıp gidesim var.
Onlar gibi yeniden oluşsa keşke hayatım.
Bölünen benliğim tekrar birleşse.

Acı olan birleşmenin geride yapılamayacağını bilmem.
Bir umut beslemiyorum.
Ama o o kadar güçlü ki kendi yaşıyor içimde.
Ona zamanında verdiğim hediyenin gücü
şimdi hatıralarımda hayat bulmasına neden oluyor.

Ölmüyorlarda , gülmüyorlarda...
İleri gitmek istiyorum bu kısmımı bırakmak istiyorum, olmuyor.

Lanet olsun beni iki dünya arasında kısıtlıyor.
Tercihim olan birşey değil.

Özlediklerim acaba gerçekten özlediklerim mi ?
Yoksa aklımda kalan parçaları ben mi birleştiriyorum ?

Herşeyin eskisi gibi olacağı masalı..
Tarihin en eski yalanı.

Gitmek istiyorum...

Kesmek istemiyorum bacağımı
ama başka çare yok gibi.

Kesmek zorundayım.
Keşke olmasam....


Keşke...



O kadar çok keşke var ki değişir mi bilemiyorum.

Dışarıda yağmur yağdı yine.

Belkide benim yerime ağladı gök yüzü.
Çamurlu toprağa çıplak yatmak için büyük bir arzu var içimde.
Yağmurun üzerime özgürce düşmesini izlemek için.
Yazık hissedemeyeceğim için.

Herşeyi geride bırakasım var.

İlk defa çözemiyorum birşeyi
Birşeyi yarım bırakıp gitmek kabul edilir gibi değil.

Sonuna kadar deneyeceğim.
Sonra anlamlandırıp gideceğim.

En azından bir anlamı olacak...


En azından.....

Önemli açıklama

Bazı okuyucularım burada yazılanların gerçek olarak kabul edip bu yönde yorumlar yapıyorlar.

Lütfen arkadaşlar içtenlikle söylüyorum.
Yazılanlar tamamen hayal ürünü olup an ve an ilham perisine danışılarak yazılmıştır.
Kendim ile ilgili düz yazıların haricindeki yazılarda sadece hayali kişilere adanmıştır.
Herhangi bir kişiye yada olaya bağlanmamalıdır.

Kısacası olaylardaki kişi ve isimler tamamen hayal ürünü olup gerçek hayattaki kişiler ile bağdaştırılmamalıdır. :P


Normal nedir ?

Gerek benim farkındalılığım ile, gerek farkında olmaksızın
bana düşman olan ve aslında düşman olmaları için zerre gerçek sebepleri olmayan
beni yanlış tanımış, yanlış anlamış ve sırf bu yüzden korkmuş o kadar insan var ki

Kendimi bu yüzden ayrı tutuyorum.

İnsanlara yaramıyorum.
Sanırım akılları karışıyor.
Bu derece yalın olmak , direkt olmak fazlası ile kafa karıştırıcı.
Belkide kişiliğimin gelişimi normal insan davranışlarının eğimini izlemediği için.
Yada algılarımın normal olmamasından.

Bu arada normal nedir ?
Hangi durumlarda normal olunmalıdır ?
Olunmalı mıdır ?

Bu seçilecek birşey mi yoksa olunacak birşey mi ?

Bir insan oğlu ama tek birtanesi.
Bana bir güvenebilse....

Korkulacak hiçbir şey olmayacağını anlayacak.



Tek korktuğum ne biliyormusunuz ?

Kendini zeki zannedip de diğer insanları yalan dolan ve entrikalar ile manuple edenler.
Bu kişilerde aslında kendi korkularını motif olarak kullanıyorlar.

Bu motifi başkalarına işliyorlar.
Kendileri o kadar canlı bir şekilde yaşıyorlar ki
aynı korkuyu sadece tohum olarak başka bir dima ekmek zor olmuyor.


Hayatımda böyle biri vardı...

Bir çok kişiyi alehime döndürdü.
Şimdi düşünüyorum bu kişiler için ben mi yanlış yapmıştım ?

Belki evet ama doğal seçicilik kendini gösterdi ve bana uygun olmayan bu yapıları ilk korku sınaması ile benden uzaklara alıp götürdü.

Yazık halbuki onlara çok şeyin kapısını açabilirdim.

Ben mi ?

Bende gelişiyorum.
Farklı şeyleri öğreniyorum.
Farklı ustaların yanında yetişiyorum.

Tek farkım ise herşeyden birazcık olsun bilmek..

Çok yönlü olmamı sağlıyor...

Fazlası değilim, bu kadarcığım.

İsteyen herkes benim kadar bilebilir......

Peki ama nedir normal ?


Kısaca.....

Toplumda en sık görülen ve bu yüzdende gelenek ve anlayışa uygun kabul edilen
ama aslında çoğunluğun yönlendirmesi ve gruplaşmanın etkisi ile oluşmuş bir tercihleri silsilesi.

Herkes normaldir...

Ama başka başka yerlerde ....

18 Ekim 2009 Pazar

Hayatımı daha güzel, daha basit, daha keyifli yaşayamazmıyım sanıyorsunuz?

O zaman insan olmanın ne anlamı var ?

Arayış

Zamansız gelenlerin hayatsız gidenleri.
Ruhsuz gelenlerin figanlı bakışları.
Arsız doğanları açlık ıstırabı.
Kuyruğundaki ölümle koşuşan çocuk.
Hepsini isteyerek yaşayan yabancı.
Temiz bir yüreğe değil şeffaf bir ruha dayanan
İyiliği değil kuralcılığı kabullenen.
Dizginlediği şeytanları yüzünden eriyen bedeninde
Aklının gittiği ama fikrinin geldiği
kendinin bile korktuğu anlarda...

Kaos , nevroz , biraz bira sonrasında psikoz.
Heyecan var sürükleyen kelimelerde.
Bedenimden çıkan tenimden süzülen ter gibi kontrolsüz.

Sıkışmışlığın türküsü belkide .

Benim hikayem hiçkimsenin okumayacağı bir hikaye.
Sayfaları doldursada beynim.
Okuyan kalplere bir kıvılcım kadar bile sıcaklık veremez.

Yalnızlığımda, deliliğimde bana özel.
Hayatım bana özel.
Acılarım , endişelerim bana özel.
Düşüncelerimin ve duygularımın olduğu gibi

Herşey bana özel.

Paylaşmak istedim olmadı.


Sanırım bunu bir tek ben kaldırabiliyorum.
Ağırlığından değil.
Belki karmaşık, belki ifadesiz geliyor diğer yaşamlara.

Bu onların şarkısı değil.

Benim şarkımı kim söylüyor ?

Müzik çok güzel şuanda .
İçim ağlıyor önce.
Sonra gözlerim.

Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum kemanın sesi ile.
Bestekarının düşlediği değil belki.
Çalanında değil.

Her notayı hissediyorum.
Kalbimde yankılanıyor şuanda.
Sanırım hikayeye ağlıyorum.

Düşünceye ağladığım gibi.


Ne dir bu arayış ?

Ben gözyaşlarımın tadını bileni arıyorum..
Ben adımı bileni arıyorum.

Benim adım ne ?

Neye yarar ?

Hey sen söyle neye yarar ?

Ruha dokunan tene dokunmuyorsa neye yarar ?
Gerçekleri söylemek yalanları ezmiyorsa neye yarar ?
Hayatı yaşamak benliğini doldurmuyorsa neye yarar ?

Neye yarar eller seni tutmuyorsa düştüğünde ?
Neye yarar aşklar hatıralarına bile değmezse ?

Söyle gördün mü düşen damlaları ?
Gözlerimden akan kalbimdeki hatıralarını ?
Red ediyor vücudum bana yaşattığın kahırları
Söyle bana böyle bölünmek çok mu mümkün ?

Ne ten , ne tat ister canım.
Yürüyorum sessizce , belki birazda açım.
Böldüğüm ruhumda gezinir sancılarıma ilacım.
Derki bana dinle....

Dinliyorum .....

Kulağımdaki sözcükleri dinliyorum.
Kalbimdeki melodiyi dinliyorum.
Nefesimdeki mırıltıları dinliyorum.
İlk sen söylemiştin mırıldadığımı.
o anki sesini dinliyorum.

Şimdi farkına varıyorum.
Şarkısını bile ikiye bölmüşsün hayatımın .


Hayat hikayem değil belki.
Sıradan bir kaç sözcük değerindede değil ama.
Kendimce değerli birkaç sözcük işte.

Hiç olmamışın oğlu.
Hiç doğmamışın sözü.
Hiç dinlenmemişin çığlığı.


İşte hayallerim ve ben.
Sadece bu kadar gidebildik.

Hayallerim kaldı.

Ben gidiyorum.


Umarım memnunsundur.



Doğru söylemişler.
Herşey sadece " sonsuzluk ve bir gün kadar sürer"


Eleni Karaindrou "Ulysses " tınıları........


Taklitlerimden sakınınız !!!

Fark ettiğim birşey var.
Oda gerek görünüş, gerek yapı , gerek kişilik
Bilgi, beceri falan filan...

Hatta tarz olarak bile beni taklit eden çok fazla insan var.

16 Ekim 2009 Cuma

Ne var, ne yok

Elimin tersi ile itesim var.
Ne içim istiyor, ne dışım uyuyor.
Yorgun düşmüş kollar gibi
kopupta düşesim var hayattan.
Destek almak bile zor geliyor.

Neşeli günler şarkısı bana göre değil.
Güneşin altında keyif ile oturmakta.
Takım elbise giymek bana göre değil.
Susup oturmakta.

Düşünmeliyim, üretmeliyim.
Kendi gücümü kendim beslemeliyim.
Hiç göbeğim olmamış gibi izsiz,
Hiç zayıflığım olmamış gibi yaşsız,
Hiç kırılmamış gibi kalpsiz olmalıyım.

Yanlış yöne baktığımı hissediyorum.
Yanlış yöne gittiğimi hissediyorum.
Yanlış yönde olmaktan nefret ediyorum.

Sürüklenmek yok.
Sadece dimdik yükselmek var.

Karşı olarak ....

14 Ekim 2009 Çarşamba

Olur mu ?

Yüreğinin kıvılcımları gibi değil.
Göğüsünde yer alan atışlar ateşlere denk değil.
Nefeslerin sadece nabızlarına eş değil.

Kalbinle ben, canınla sen ne isen
ayrılıkla yokluk, açlıkla hasret öyle kol kola.

İşte
sen ve ben orada yatıyoruz

Usulca.

Belkide diğerleri için umarsız
ama kızılca kıyametlerin sonunda
hiç hatırlanmayacak şekilde değil.
Aşıkların mezarımızı ziyatet edeceği türden de değil.
Ne bir türbe nede bir anıt olacak üzerimizde.
Sadece hatırlanacağız.

Belkide bizim olduğumuz bile bilinmeden...

Gibi gelenler

Sanki herşey ters gibiydi.
Ne nefesimi doğru alabiliyordum
nede elbisem üzerimde düzgün duruyordu.

Önüme çıkan engellere lanet ediyordum.
Lanet ettiğim önüme çıkan engeller değil de
o engellere rastlamama neden olan kendimdim.

Zaman istediğim gibi akmıyordu.
Her seferinde hızlı geçsin diye uğraştığım zaman
bu sefer ağır ve ağdalı halinden kurtulmuş deli gibi akıyordu.

Terledim.

Kendimi hiç iyi hissetmememe rağmen iyi olmaya ve gülümsemeye çalıştım.
Bir kaç gülümseme karşılığı aldım.
Sonra odaya girdim...

Bndan sornası önemli değildi.
Herşeyin tersine gittiği akış duralamaya girdi.
Sonra yavaş yavaş tekerlekler ileri doğru dönüp
direnç göstermemeye başladılar.


Hızını aldı şimdi.
Belkide dahada hızlanacak.

Lanetler okumadan önce olan bitene
Durup bakmak lazım beraberindekilere.
Kimbilir kimleri misafir getirdi eteğinde.
Kimler olacak hızırın yeni yüzü ?
Kimler alacak endişelerini elinden ?

Hemen korkma.
Daha çok geç .

12 Ekim 2009 Pazartesi

Yankılar, yansımalar

Her dokunuşu güldü.
Öyle olması gerekmezdi, değildi de zaten.

O nun her dokunuşu bana güldü.
Sesinin zerafeti bana.
Vurgularının tınısı benim içindi.
Kokusunu sürünmesi bana.
Saçlarını toplaması benim içindi.

Ağlarken dağıtmasının benim için olduğu gibi.

Gözlerini ufuktan almaksızın kaçırması.
İçinin gözlerinde ayrı, kaşlarında ayrı
ama dudaklarında apayrı ağlaması.

Sesinin kararlılığı, yutkunmasındaki duraksama.
Başını geriye doğru atma eğilimini bastırması.
Ama içinden yüzünü ellerine gömmek istercesine bir iç çekisi.

Siyah beyaz bir film karesindeki eski günler gibi güzel.
Gerçek olamayacak kadar alımlı ve bir o kadarda duru.

Varlığımı, bırak orada bulunmak, dünya üzerinden silmişcesine kati.
Duruyor öyleç gözlerin içine bakmadan bakarcasına derin ve anlamlı.

Gidişi böyle olmalıydı.

Haklıydı .

Çünkü başka türlüsünü bilmiyordu.

10 Ekim 2009 Cumartesi

?

Keyfi değil her kelimem.
İçimden geçenleri dökmem her nefesim.
Zamansız değil beklediklerim.
Zor zamanlardı. çok zamanlardı özlediklerim.

Unutmadım, unutamadım rüyamadakileri.
Özgür mü kıldı , yoksa esir mi bilinmez.

Yolsuz yolcu, bineksiz binici ne ise
kelimesiz ben ,sevgisiz ruhum o idi.
Üşüdü, kendine sarıldı.
Örtüsü oldu ,battniye kıldı rüyalarınını.
ninni kıldı hıçkırıklarını.
Ovutma idi göz yaşları.
uyudu onca acı ile.
Hiç ağlamamış gibi uyanmak
Hala umutla sevebilmek için.

9 Ekim 2009 Cuma

Acım

Güneşe bakmak istiyorum.
Işıklarını görmek, sıcaklığını hissetmek istiyorum.
Gözlerim acırken şiddetinden, yaşlanmış tenimde
huzurunu ve kucaklamasını özlediğimi fark ediyorum.

Esen rüzgarın tenimi yalamasının yalancı ferahlığı
kızgın ışıkları kovalıyor üzerimden.

Kumların üzerinde ayaklarımın bırakmasını düşlediğim izler kalmıyor.
İzlerini siliyor ayaklarımın rüzgar.
Ama derman olmuyor kızgın kumların verdiği acıya.

Bir adım diğerinin önüne yürüyorum usulca.
Yana yana, acı ile yürüyorum kumlarda.

Kulağımdaki melodi mi beni sürükleyen?
Yoksa güne bakanların aidiyetimi benliğime işleyen?

Gözlerimi alamıyorum acıtsada beni.
Belki hiç bir daha göremeyecekcesine bakıyorum.
Baktıkçada birdaha görememeye yaklaşıyorum.

Aklım gidiyor ellerimden.
Kafamdaki göz yuvarlanıyor bedenimden ayrı.
Görüntüler hayallerle harmanlanıyor.

Dudaklarımda dumanlı bir ezgi.
İçimdeki sisi delsin diye bırakıyorum kendimi kollarına.
İçimdeki hayaletleri kovsun istiyorum.

An ve an yaşayıp yürüyorum kızgın kumlada.

Yürümesi acı , bakması acı.
Aklımda kalan sadece acı.
Huzuru özlüyorum bu nedenle.

Sadece hayallerimdeki mutluluğu.
Güneşin sıcak yüzünü .
Beni hiç kavurmayacak şekilde.
Yavaşça kurutan , ağır ağır kavuran o değilmiş gibi.

Hala kollarına gidiyorum.

Sonu ölümüm olsa bile.

Gidiyorum...


Gidiyordum.


Kör, kuru ,ölü
ama o yüzü herşeyin gülü.

Olsam

Tohum olsam, güneş olsam
toprak olup kendimi kucakalsam.
Su olup hayat bulsam.
Kendime olup, sahibim olsam.

Yalnız olup güçlü mü olsam?

Bir çınar gibi ulu mu olsam?
Yaprak döküp , hayat mı bulsam ?
Yoksa bir çam gibi ,kadim ve iğneli mi olsam ?
olmadı bir kavak gibi yüksek ama kırılgan mı ?

Söyle bana ey hayat , sen nasıl yaşanmaya değersin ?

6 Ekim 2009 Salı

Sen ve ben

Hikayelerini bana getir...
Bendekileride sana vereyim.
Sonra hayatlar karışsın birbirine.
Renkler olsun yeniden hiç görmediğimiz gibi.
Belki bir müzik , belki bir koku gelir aklımıza
hiç olmadı hatıraları seçeriz araladığımız kapıdan...
son gülen olduğumuz gibi ilk ağlayan olduğumuzu da biliriz
belliki yaşamayıda biliriz

Hem zaten bunca hikaye başka nereden çıkar ?

Yabanıl hayat

Evet tam bir yabanıl hayat sürüyoruz.
İşin içine her türlü isteğimizide katarak.
Saniye bile düşünmeden gerektiğinde bırakıp giderek.
Zamansız gelen herşeyi zamanını beklemeden kabul ederek.
Yaşamayı yemek, içmek gibi doğal sayarak.

Önemli olan nasıl yaratıldığın değil.
Önemli olan nasıl bir yaratılmış olmayı istemen.
İstiyorsan zaten öyle yaratılmışsındır.
Bedelini ödemen gerekiyordur.

Belkide yeterince bedel ödeyip bu özelliği hak etmemiz gerekiyor.
Nefsin terbiyeside bu değil mi ?

Düşününce ki düşünmek de bize özgü bir eğlem gibi geliyor,
hala insan ile hayvan arasındaki sınırı kaldıramadık.

Her ne kadar ilahi olarak farklı yaratıldığımız bize aktarılsada
farklılığımız hazır mı geldi yoksa bizim mi yaratmamız beklendi ?

Farklı yaratılmak demek yapı olarak farklı yaratılmak değil,
o farklılığı hazmedebilecek ve isteyecek bir sınır taşması yada
bir tutku ile ödüllendirilmemizde olabilir.

Hem nereden biliyoruz ki hayvan deyip hakir gördüğümüzüden ne kadar farklı olduğumuzu ?
Zor şartlar altında çıkmıyormu ne olduğumuzun gerçek yüzü ?
Can derdine düşünce gösterilmiyor mu asıl mizaç ?

Hayrettir ki böyle anlarda ortaya çıkan fedakarlıktır beni ağlatan ki
onunda hayvanlarda var olduğunu gördük.

Peki nedir insan ?
Nedir bizi ayıran?

Bir yanda gücüne özendiğimiz hayvanlar.
Diğer yanda bundan sıyrılıp yükselmemizi bekleyen bir başka seviye ..

Gerçekten o seviye mevcut mu ?
Yokse kendi kendimizi var etme gazını ilahi olarak aldığımız için aynı kapıya mı çıkıyoruz ?

Gerçekten olmak istediğimiz için mi bu hediye bize verildi , yoksa zaten hediyeye sahiptikte kayıp mı ettik ?

Bu hediye bizi nelerden ayırıyordu ?

Nasıl bir hale düştük ?

Bu evrende, bu yaşamda , sanki hep buradaymışım ve olacakmışımcasına eriyip gitmek istiyorum.bir pürüz bile yaratmadan mükemmel bir şekilde uyum sağlamak istiyorum.

Varlığımı olabilecek en yüksek seviyeye getirmek, ham yerlerimi olgunlaştırmak,
belkide biraz daha yontulmak istiyorum.

Öğrenmek , anlamak, ve o gücün içinde eriyip bir parçası olmak istiyorum.
Kudret değil benim aradığım.

Onunla bir olmak, anlayabilmek istiyorum.
Kırk kabuğuda kırıp yalın olmak .

Var olmanın gerçek amacını keşfedip yaşamak ömrüm yettiğince.

Bir farka neden olmak....

Bu sınırlar bana dar geliyor.
Rahim ise içinde bulunduğum, kendi pisliği ile beraber
kendi pisliğimde beni rahatsız ediyor.

Doğmam lazım.

Hazırmıyım bilmiyorum ama çok rahatsızım bu olduğum halden.

Son zamanlarda kafamdan çıkıpta içine bakamadım.

Belki yine yapmam gerekecek.


Yattığım yerin altındaki pislikleri ancak böyle görebiliyorum.

2 Ekim 2009 Cuma

Zaman nedir ?

Zaman senin erimene verilen addır.

Sen erirken ne göreceğini, ne bileceğini , ne yaşayacağınıda seçersin.

Bu seçim hayatındaki diğer insanlar içinde etkilidir ve aslında birbirimizin erimesini görürüz, diğer varlıkların erimesine şahit olduğumuz gibi.

Bu sebep ile zaman ortaktır mental anlamda.
Herşey aynı hızda erir.

Sadece sana farklı gelecektir.

Zaten anı kaçırmaman gerekliliğide bu yüzdendir.

Anın kendisi üzülmez geçip gittiğine.
O bir fotoğraf karesidir eğer yakalayabilirsen.
Bir filmdir izleyebilirsen.
Belkide bir kitaptır yazılan , okumasını bilirsen.

Yada hiçbirşeydir dönüp bakmaz isen.

24 Eylül 2009 Perşembe

Anlamak

Haytımız böyle.

Yapıyoruz ,ediyoruz ve anlıyoruz.
Sonra eğer yeterince akıllı isek anladığımızı kullanıp
yeniden yapıyoruz , ediyoruz.

Sonra başka birşey anlıyoruz.
Hayatımız anlamak ile geçiyor.
Anlamak ve öğrenmek, bir ileri seviyeye geçmek.
Sonra bir bakıyoruz ki ölmüşüz.



Bu biraz fazla kısa sürdü.
Anlamak o kadar basit değil.
Neyi anlamak ?
Nasıl anlamak ?
Doğru anlamak.

Bunlar kolay değil.

İşin komik tarafı

hayat dediğin bu işte.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Hepinize lanet olsun..

Kendiniz yapamazsanız kimse yapamaz.
Kendiniz bilemezseniz kimse bilemez.
Kendiniz dayanamazsanız kimse dayanamaz.

Değil mi ?


Hepinize lanet olsun.
Değilim işte.
Sizlerden biri değilim.
Sizler gibi sıradan , standart altı , olması gerekenin çeyreği değilim.

Olmayacağım.
Ne pahasına olursa olsun olmayacağımda.

Bugün bunu anladım.
Hayatımda sorunlu birey istemiyorum.
Ben nasıl sorunlarımı kendim çözmek zorunda isem ,
sizde oturup çözün.


Kendi başınıza çözün.

Beni alet etmeyin.


Sizlerden yoruldum.

Bayağılıklarınızdan, yüzeyselliklerinizden, korkularınızdan yoruldum.


Bir ben ....

Gerisi boş.

18 Eylül 2009 Cuma

Sen

Sen geldiğinde yağmurlar başlamış olur

Güneş bir başka doğar ufuktan

bir başka battığı gibi bulutların arasından.

Deniz ayrı bir çılgın.

Gök ayrı bir renk olur.

Kokusu değişir havanın.

Sanki güzün hüzünü çöker burun deliklerine.

Soğuğun seni yakınlaştırmasını izlersin kendinle.

Ellerin cebindedir

yoksa arar tutmak için elleri heryerde.

Küçücük bir kor gibi ısıtsın istersin hatıralar seni.

Sarılırsın birer birer herbirine.

Biri tüter gözlerinden diğeri doğar aklında.

Her biri bir ağıt gibi hicran olur, yara açar bağrında.

Öylece kala kalırsın yalnızlıkta, hiçliğe yakın, ona uzak.

Bir umut bile olmadan ışığa, sadece baka kalırsın boşluğa.

Yorgunum...

Entrika , oyunlar , politika, vs..

Çok yoruldum.

Ben böyle olmak istemiyorum.

Sadece var olmak istiyorum.

Var olmak için onlar gibi mi olmalıyım ?

Söyle olmalımıyım ?

Yoksa onlardan daha mı iyi olmalıyım ?


Bunu yapabilirim.



Her zaman en iyisini yaptığım gibi....

17 Eylül 2009 Perşembe

Kendiliğinden

Hayatın her yönünü ele almak pek mümkün olmuyor.
Sanırım hayatın gerçeği bu herşey bir anda gerçekleşmiyor.

Şimdi ele aldığım yanı kişisel gelişim ve kariyer ağırlıklı hedefler.
Mental olarak uzaklaşmak her türlü mümkün olsada gerisinde sarf edilecek çabalar
sanırım yeni kabuklanmış yarayı soymaya benzeyecek.

İyisimi elimden gelenin en iyisini yapıp gerisini zaman ve kadere bırakmak.
Nasıl olsa kendimi hazırladığım şeyler dışında başıma birşey gelmiyor.

Nasıl olsa tüm çabamı sarf ettikten sonra ne pişmanlık ne üzüntü duyuyorum.
Kendi adıma sorumluluktan kurtulmak, başıma gelenleri hazmetmek adına,
iyileşme süreci adınada iyi oluyor.

Kader diyorsun ve gidiyorsun....


Uzaklara , güzel diyarlara, hiç görmediğin yerlere...
Hiç bilmediğin insanlarla, hiç bilmediğin duyguları bulmaya..

Onları keşfedip kendi elinde tutmaya .
Bünyene katıp hatıralarında esir etmeye.

İnsanlar....

Sadece aracılar keşfetmek için.
Sadece birer alet anlamak için.

Bunu onlarda farkındalar......

15 Eylül 2009 Salı

Koza ve tırtıl.

Tarlada bir tırtıl
yiyiyor yaprakları kıtır kıtır olabilmek mesele değil.

Tırtıldan kelebeğe geçmekti mesele..

Bunca sancı, bunca problem.
Hepsi bunun içindi.


Şimdi kozamı yırtıyorum .
Belki biraz uzun sürecek ve acıyacak eski derimden kurtulmak
ama gerekli ise olmalı.

Bu değişim gerekiyordu. Şartlar böyle gerektirdi ve oldu.

Fazla sorgulamamak lazım.

14 Eylül 2009 Pazartesi

Bazı şeyler bünyene işliyor.

Zamanla geçsin istiyorsun ama yeterince zamanın olmuyor.
İçinden gitsin istiyorsun ama kalkıp gitmeye niyeti yok.

Sanırım artık kalıntıları ile bile olsa devam.
Hayat beklemeye gelmiyor.

Dibini temizleyemesen bile.....

Bir şekilde geçecek....

Bazen hatalardan ders aldığın sürece işe yarar hale gelebilirler...

9 Eylül 2009 Çarşamba

Yazacak birşey bulamadım...

Başlık bir yazının hatları hakkında fikir vermelidir.

Ben ne yazacağımı bilemedim.
Dışarıdan bakan birinin benim içinde olduğum düşünceleri anlaması zor.
Burada yazdıklarımı kendim tekrar okuduğumda ortaya çıkan iniş çıkış grafikleri
benide oldukça şaşırtıyor.

Sadede gelmek istiyorum , her ne kadar sayfalarca yazasım olsa bile iş yerinde pek şansım olmuyor.

Hayatımın kendimle geçirmem gereken bölümüne geldim.
Yaşamımı sorgulamam ve onu daha yararlı daha olgun hale getirmek için ne kadar doğru bir zamanlama oldu bilmiyorum.

Tek bildiğim buna şuan ihtiyaç duyduğum.
Gelmiş olduğum noktaya doyumum tam.

Bu sebep ile daha fazlasını arama , sorgulama hatta çabalayıp elde etmek ve bu uğurda acı çekme vakti geldi.

Ne istediğimi bilmiyorum.
Tek bildiğim bu dönem içerisinde ne istiyorsam karşıma çıkacağı.

Beni bu noktaya taşıyan her kişi, her olay ve her çabama ki ama doğru ama yanlış teşekkürler.
Bütün bunlar olmasa ben bu şekilde olamazdım.

Böyle olduğum için çok mutluyum.

Farklı olduğum için....


Bu arada, başlık şimdi aklıma geldi..

Geldim gördüm yendim ve yenisini istiyorum.....

DUR !!!!!

Çok hızlı.

Çok hızlandı.

Benden uzağa ,benden açığa , benim kontrolüm dışıma çıkıyor.

Bundan rahatsızım..

Kendi hayatımı yaşıyorum ve yaşamak istiyorum.

Yine zamanı geldi.

Yazık ki içki içip düşüneceğim , yada yazabileceğim günlerde değilim.

Kendimi özledim, seni özledim.

SEN KİMSİN ?

7 Eylül 2009 Pazartesi

Yağmuru bekliyorum.

Bu gün ne sıkıntılıyım ne de dertli .
Bu gün ne neşeliyim ne de keyifli.
Yağmuru bekliyorum sadece
olgunlaşmayı bekleyen ekin gibi.

Pencereden bakıyorum ve dışarıda olmayı istiyorum.
Karadenize doğru belki.
Belki de Egeye.

Islak yeşilliklerin üzerinde yürümek istiyorum,
toprak kokusu, ciğerlerimde ferahlık,tenimde tazelik.
Üzerimde yağmurluk yağmura inat yürümek istiyorum.

Gözlerim bir yerde, bir gökte.
Göğün kurşuni havasına mı dalayım, yeşilin çağrısına mı uyayım.

Yolu geçip tuzun ve yosunun kokusuna mı karışayım ?

Islak kumlarda ayak izleri mi bırakayım ?

Herşey belirsiz, ben kararsız.

Kararlı olduğum ve emin olduğum ise yalnızlığım.

Sanırım henüz yeterince keyfini çıkartamamışım yalnızlığımın.

Sanırım henüz sevememişim kendimi yeterince.

Yoksa sevmişmiyim ? O yüzden mi çabasızlıklarım ?

Yağmuru bekliyorum ...

Esaretimden kurtulmuşluğumu bekliyorum.

Bedenimden kurtulmuşluğu bekliyorum.

Bekliyorum.....

3 Eylül 2009 Perşembe

Sanki yolculuk..

Uzun bir yola çıkmışım gibi.
Arabayı ben değilde hayat kullanıyor.
Gideceğim yeri bilmeden arka koltuk nezaketi ile izliyorum yolculuğu.
Yolu izliyorum sağına ve soluna yayılmış güzellikleri.
Bazılarını geri dönüp incelemek üzere belli yorum kafamda.
Bazılarınıda es geçiyorum üzerinde durmadan kararınca ...


Ama genel olarak taşlık topraklık bir arazide gidermiş gibi ruhsuzum.
Aklımda belli şeyler, belli hedefler var.

Yol boyunca bazende boş gözlerle o çorak araziye bakıyorum.
Geçip gitmesini bitmesini istiyorum.

Yaşamak istediğim gibi bir yolculuk değil.
Yinede kötü değil.

Kendimi farklı şekillerde algılamama ve düşünceme
yeni perspektifler aktmama yarıyor.

Gidiyorum o yolda, güzellikleri belleyerek kafamda.
Bazen hafif duraksıyorum ama gidiyor işte.

Şimdi fark ettiğim ise bu yolculukta yalnız olmadığım.
Göz ucu ile görüyorum onu, selamlaşıyoruz.

Konuşup sohbet ediyoruz ama bu içinden geçtiğimiz çorak araziyi değiştirmiyor.
Yolculuk halen devam ediyor.
Güzelliklerde sohbetlerimize devam ediyoruz yeni konularla.
Bazen susuyoruz , bazen konuşuyoruz.

Yolculuk devam ediyor dedim ya ..

Nereye gideceğimizi ne o biliyor

Nede ben...

1 Eylül 2009 Salı

Bu aralar ....

Bir süredir kendimi duygusal hissetmemiştim.
Ağlamayalı olmuştu bayağı.

Bakışım farklı, akışım farklıydı.
Yer olupta göğe kavuşamasam umrumda olmazdı.
Taş olup kalmış, hiçbirşeyi sızdırmamıştı içine kalbim.
Parçalanmaktan alı koymuştu kendini de benide de .
Çanları çalıyordu esaretin , eziyetin , acının.
O da kapanmıştı özünün üzerine
geçit vermemek için, ezdirmemek için.

Sanırım artk tehlike geçti.
Yine yumuşamaya başladı yüreğim.
Ağlamaya başladım yine.

Görmeye başladım yine fedakarlıkları.
Ağlamaya başladım yine , buna değecek tek şana..
Fedakarlığa ve altında yatan karşılıksız sevgiye.

Ağladım güzelce , iki damla olsa bile.
Kuru pınarlar hayat buldu bir nebze .
Belkide içimin kuruluğuda son buldu
yağmurun kucaklaşması gibi çölle.

Kalbim yine hayat buldu o ritmik seslerle.
Başladı ya hayat, olsun.

Ağlamak da güzel, ne olur acı biraz geri dursun.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Konuşabilmek...

Ne güzlemiş konuşabilmek.
Ben olarak, korkmadan saklamadan konuşabilmek.
Karşımdakini kırmadan , kırmaktan korkmadan konuşabilmek.
Gülmek , içten ve neşe ile gözlerin ve sözlerin içine bakarak.
Korkmadan bakıp söylemek içinden geçeni yüzünde bir gülümseme oluşturacak şekilde.

Konuşurken benimsenmek , dinlenildiğini bilmek.
Bildiklerini paylaşırken pür dikkat kesinildiğini görmek.
Keyifle , haz ile konuşmak.

Dokunmak usulca, o dost teni anmak içinde.


O kadar güzelmiş ki korkmadan uyumak.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Bütünün parçaları

Kolay değil öyle resmi bir bütün olarak görebilmek.
Her anı , her ayrıntıyı toparlayabilmek zamanında.
İçine yüreğini akıttığın herşeyi sadece bir meta olarak görmek.


Dedim ya kolay değil sıyrılmak duygularından.
Bir başka bedene girmek.
Girmek ve o bedenin sahibi ile bir ama ayrı olabilmek.


Kolay değil herşeyi kitap okur gibi okuyabilmek.
İlk okul sorusu gibi çözümlemek için yollar yok hayatta.
Kendi yolunu kendin çiziyorsun.


Anlamıyorsun zamanında.
Başına gelen birçok şeyi anlamıyorsun.
Nedenini bilemediğin şeyler için kafanı yoruyorsun anlamaya.
Çabalayıp dönmeye çalışıyorsun o an için hata gördüğün yaralanma noktalarının gerisine.

Ama çoktan yaralanmıştın.

Denildiği gibi " bizler birer balık, olaylar birer olta . hayat ise bir balıkçı. Yakalanınca oltaya çırpınmamak gerek fazla. Yoksa o iğne daha da derine dahada etkili batıyor ağızına. "

Elinden geleni yapmak ve gerisini gidişata bırakmak.
Farkına varmadan hayatın bize iyi yönde geri dönmesi için gerekli bir mekanizmayı çalıştırmak.

İşte yapılan bu.

Tadını çıkartın.

Dertlerine rağmen hayat güzel.

Çok şükür Allahıma güzel..

14 Ağustos 2009 Cuma

Tutmuyor birbirini

me:sonuca bak
me:söylenenlerle sonuçları aynı olmuyor
me:çünkü yaşananlar söylendiği gibi olmuyor
me:çünkü zorluklar uzaktan hep giderilir gibi gözüküyor
me:
me:hayat uzaktan kolay.......

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Gece

Farklı bir hayat var.

Kokusu , tadı, verdiği his ile tamamen farklı bir hayat.
İnsanların olduğu değil , olmadığı yere bakınca görülen bir hayat.

Farklı algılamanın, algıladığını farklı yorumlamanın verdiği bir hayat.


Şuanda işyerindeyim ve kimse yok.
Gündüz sesini bile duymadığım havalandırmayı dinliyorum.
Çalışmaktan bakamadığım pencereden geceyi izliyorum.
Elimde bira karşımda pc.
Kulağımda black yankılanıyor.
Hayatın güzelliğine bir kere daha dem vuruyor
ve koca salonda ses yankılanıyor.
Kimsenin oturmadığı sandalyelerde, boş masalarda,
unutulmuş kağıt bardakta, masa üzerindeki çerçevede,
kenara sıkıştırılmış resimde, geziden getirilen hatırada
hepsinde yankılanıyor o tatlı ve hüzünlü melodi.

Kalbimle beraber atıyor şehir.
Nefesimle beraber şarkı söylüyor.
Herşey çok uyumlu, eller sımsıcak, gözler sevgi dolu.
Çok güzel oldum bu gece , kendimi yine seviyorum.
Hayatı seviyorum, kendimi seviyorum, sevmeyi seviyorum.

Ben herşeyi seviyorum.....

Güzel oldum bu gecede, içtiğim her gece gibi.
Güzel dostlarım, güzel ailem gizel hislerim gibi..

Güzel oldum bu gecede hergece gibi.
Bir güzel geceye daha doğru güzel rüyaların eşliği ile..

İyi geceler hayat...

Booom booom booom

Ev stokları tükeniyor.
Tez zamanda alışveriş lazım.
Birde temizlik yapmak lazım ama o kadar yoğunum ki üşeniyorum.

Sabahın köründe çık , gecenin köründe gir, sonra tekrar çık.
Sonra gir , çık, gir ,çık,gir çık.

Sonra uyu :D

Hayat güzel !!!!

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Tuhaf

Yalnızlıktan böyle hoşlanacağımı bilmezdim.
İçimde evde yalnız olmanın getirdiği bir huzur var.
Yada eve gidip kafayı dinlemenin getirdiği bir huzur.

Eşler, dostlar, arkadaşlar, tanışlar arayanım soranım çok.
Sabah kalkışlarım huzurlandı.
Yorgun uykularım ortadan kalktı.

Buzdolabının doldurmanın zevki ile
temizliği yapmanın ama sadece kendin için yapmanın zevki.
Kendin için değişiklikler yapmanın zevki.

Hayatımın bana kalması ve sadec ekndi sorumluluğumu taşımam.
Ne oldu, ne bitti hesaplarının ortadan kalkacak kadar azalması.

Huzur...

Hayatımd auzun zamandır eksik olan buymuş.

Dün bir saat aldım kendime .
Eski zilli, kurmalı çalar saatlerden.

Ama bu kocaman belki bir salata kasesi kadar.
Bir an bakınca insanın perspektifi kayıyor.
Çok komik bir duygu ve eğlenceli birşey .
çalıncada itfaye zili gibi tüm evi kaldırır.

Evim için birşeyler yapmak çok keyifli ...

Hayat güzelmiş....

7 Ağustos 2009 Cuma

Ve oldu

Deli gibi yağdı yağmur ama ben altında değildim.
Ne damlaları işledi üzerimdeki elbiselere,
ne de başımdna aşşağı yüzüm boyunca süzülüp aktı yerlere.

Teneke bir çatı altında sadece tıpırtılarını dinledim.
Olsun yinede mutlu oldum dışarıdan gelen kokunun havalandırmaya girmesi ile.
Kendimi bir arabanın içinde sahil kenarında patlamış bir denizi izlerken düşledim bu 20 dk boyunca.

Mutluydum belki yeterince değil ama

mutluydum.

6 Ağustos 2009 Perşembe

Yağmur

Bu sabah yağmur yağacak gibiydi.
Gök yüzünü tatlı grilikte blutlar kaplamıştı.
Gökyüzünün yeryüzüne merhamet ettiği anlardan biriydi.
Güneş kavurmuyor ,sıcak ısırmıyor,ışık gözlerinizi almıyordu.

Bir an içi bile olsa arkamızdaki tepelere baktım.
Yer yer çayırlara dönüşmüş bodur ağaçlıklara doğğru.
Orada olup o çiği hissetmek istedim.
Toprağın kendine has kokusunu,
nemin havada bıraktığı serinliği,
tenimdeki tazeliği hissetmek istedim.

Ellerimi yeşillikler üzerinde gezdirmek ve onların bir parçası olmayı istedim.
oracıkta ıslak çimler üzerine yada bir kaya üzerine oturup yağmurun yağışını izlemek .
Gökyüzünün denize damlalar bıraktığını görmek.

Özgür bir kurt gibi çayırlarda ve ormanda yürümek.


Bu sabah bunları istedim.
gök yüzünün kurşuni gri olmasını,
yağmurun yağmasını,
hayvanların yuvalarında güvenle bulunmalarını istedim.


Bu sabah dingin olmak için çok şey diledim.....

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Güne uyanış

Sabah uyandığım an ilk hissettiğim şey ışık oldu.
Gözümü açtım. Aynada kendimi görüyordum.
vücudumun yeni hali gözüme hoş gözükmeye başlamıştı.
Penceredeki bambuların arasından gelen ışık tenimde değişik bir doku izi bırakıyordu.
Yatağın yumuşak ve destekli kucaklayıçı ve bedenimdeki gerginsizlik hissi ile
güne gülümseyerek uyanmak...

İşte uzun zamandır yaşamadığım buydu.
Herşeyiyle hayatıma hakim olduğumu hissederek.
Kendi evimde , kendi düzenimde, kendi ritmimde yaşamak ve hareket etmek.

Evimin sessizliği ve dinginliği ile o odadan bu odaya geçmek.
Hayatımı farkına varmak....

Yaptığım herşeyin an ve an zevkini çıkartıyorum.
Yapılacak işler bil ebeni sıkmıyor artık.
Kimseye hesap vermeden kendi ritmimde yaşamak.

Evde banyodan çıkıp havlusuz dolaşabilme ve istediğim kadar aylaklık yapabilme lüksünü yaşamak.
Yemekleri istediğim saatte yemek, istediğim zaman uyumak.

Eve istediğim saatte gelmenin ve birileri meraklanacak diye telefonu açık tutma eziyetinden
uzak bir hareket özgürlüğü...

Seviyorum evimi, yaşamımı, vücudumu ve kendimi..

Seviyorum ne kadar leş olup kokuşsada dünyayı..
kesip atıyorum bozulmuş yerlerini.
ve prestooooooo işte bana yetecek kadar saflık, temzilik, doğallık ve özgürlük..

Mutluyum.

En önemlisi


Huzurluyum.

Gözlem ve objektiflik

Genel insan yaklaşımı olarak sorunlarla karşılaştığımızda ilk olarak elimizdeki çözüm yöntemi ile yükleniyoruz üzerine.

Uygun olup olmadığına bakmadan doğrudan uygulamaya geçiyoruz.
Belki 2. veya 3. başarısız grişimden sonra ne oldu diye bakıyoruz ama o an aslında elimizdeki başarısızlık ve çalışmayan yöntem daha ön planda olup odak değişiyor.

Şöyle bir hal oluyor " neden işe yaramadı ?"

Asıl gerekli olan ise daha farklıdır ve olaylar şöyle cereyan etmelidir.

Öncelikle farzedelim ki iyi bir gözlemci değilsiniz ve nüansları yakalayamadığınız için bir çıkmaza girdiniz.

Yada ..

İyi bir gözlemci ama kötü bir iletişimcisiniz ve olaylar kontrolden çıktı.

Veya ..

Hepsinde iyi olabilirsiniz ama egonuz bunların ötesinde olup gerçekleri dışlıyor..

Bu durumda ilk ikisi için bir çözüm var.

Şöyle bir geri adım atıp bir düşünmek..
Empatiyi kurup koşulları baştan ve kendimize göre değil karşımızdakine göre modelleyip
neyin zora soktuğunu anlamak.
Birde anlamadığımızda sormak...

Her zaman doğru anlayamayız..


Son durum için ise....

Acınacak haldesiniz.
Kendinizle barışık olmadan ve kendi içinizdeki korkuları yenmeden bu tür sorunları hayatınız boyunca yaşayacağınız gerçeğini ne kadar red etsenizde hayat bunu bir tabağa koyup yemeniz için burnunuza dayayacaktır..

Daha fazlasını ekleyecek olan ?

4 Ağustos 2009 Salı

Hayatı farkına varmak..

Hiç düşündünüz mü ?
Bedeninizi en sn ne zaman tamamen hissettiniz ?

Oturup ne zaman ayak parmaklarınızdaki tırnakların parmak ucunda bıraktığı hissi algıladınız ?
Yada bedeninizdeki tüylerin derinize verdiği sinyalleri en zaman hissettiniz ?

En son ne zaman poponuzun oturduğunuz yeri dışında bir yerini sadece hissetmek için bir uyarı olmadan algıladınız ?

Tüm bu bedenin her noktasındaki belkice milyarlarca algıyı nasılda fark etmiyoruz değil mi ?

Doğal olan bu mudur ?
Gündelik yaşamımızda benliğimize ait herşeyi farkındamıyız ?
Bedenimizde olan biteni gerçekten algılıyabiliyormuyuz ?

Bedenimizi bile bir yabancı gibi keşfederken acaba hayatımız ne durumda ?
Ya çevremiz ?

Ya diğer insanlar ? Onları gerçekten algılıyabiliyormusunuz , yoksa koşuşturmadan yada öncelikli dertlerinizden dolayı bunu esmi geçiyorsunuz ?

Yoksa hiç mi farkında değilsiniz ?

Dışarıda koca bir hayat var ve siz bunun bir parçasısınız.

Hissedin herşeyi.

Acıları ile tatlıları ile, tüm tatları ile hissedin.

Bir gün neler kaçırdığınız fark ettiğinizde çok geç olacak.

Geç kalmayın......

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Paradokslar..

Paradokslar nedir ?

İki tarafıda birbirine değen bir denklemdir aslında.
Birinin doğumu diğerinin ölümü olduğu gibi aynı koşulların
karşı taraf içinde geçerli olması durumudur.
Birbirinin içine girmiş ve birbirinin içinden çıkamama durumu.

Peki gerçekten böyle bir durum var mı ?
Yoksa biz insanın sınırlı algısı ve kapasitesi ile örülmüş olan
varlığının ispatını farklı bir platformda yapmak adına oluşturduğumuz mantık silsilesinde
hatalar mı var ?

Bu hataları nedne göremiyoruz ?

Eğer bildiğimiz herşey öyle veya böyle dengede kalıyor ise ozaman paradoks doğası gereği varlığını koruyor.

ama diğer açıdan paradoksal durumalra bakıldığında bazı kabullenişlerin söz konusu olduğunu ve bu kabullenişlerinde temellerinde varsayım yada gözlemlerle ispat edilmiş , varlığı kabul görmüş kalıpların gerçek olarak adlandırılmasına dayandığını görüyoruz.

Kısaca hala bir hata payı var..

Peki bütün bunlara dışarıdan baktığımızda bir paradoks mu ?

Şahsi kanaatim hayır.

Sınırlarını bilen bir birey olarak sınırların neleri etkilediğini farkındayım.
Bu sınırların aşılması ama geriye dönük olarakda geçmişe sağlamca bağlanılması durumunda
zihnin engelleri aşılacak ve belkide herşey çok farklı yorumlanacak..

Öyle değil mi ?

Ağır

Evet ağır ..

Taşıyamayacakları kadar ağır.
Anlayamayacakları kadar ağır.
Hissedemeyecekleri , hissetmeye kalkarlarsa ezilecekleri kadar ağır.
Konuşamayacakları, konuşurlarsa karşısında ezilecekleri kadar ağır.

Esans gibi yoğun, etkili ve çarpıcı olabiliriz ama
ne yazık ki normal bir buruna sahip hiçkimsenin bundan haz alması mümkün değildir.
Onlara güzel olsa bile çok yoğun , ağır ve bunaltıcı gelebilir.

Bu sebep ile az açmalıyız kendimizi.
Esansımızı azar azar salmalıyız.
Koklamak isteyenler toplanmalı çevremize.
Heryere güzel kokumuzu salacağız ve bir güzelliğe nedne olacağız diye
zorlamamalıyız.


Yoksa koklayacak kimse kalmaz.
Kalmaz ise biz sadece kendimize göre güzel kokmuş oluruz.

İnsanın yapısı buna ters.

Sorusu olan ?

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Zorlamak

İşin enteresan tarafı zorlama denince akla farklı şeyler geliyor.
Ben sınırları zorlamaktan bahsediyorum.

Doğumumuz ile beraber gelen donanımımız aslında var olan sınırlarını
zaman içerisinde kazanmış gözüksede , bu sınırlar aslen içinde bulunduğumuz şartların
itelemeleri ile çiziliyor.

Bilinçli bir şekilde üzerine eğilmeyi red ettiğimiz bu durum bizi gelişimimizin biraz rastlantısal ,birazda kalıtsal olduğuna inanmaya itiyor.


Başka psikolojik sebepler yokmu ?

Tabiki birçok etken olabilir ama burada yazmamın sebebi psikolojik olarak irdeleyip sonuç çıkarmak değil , öğrendiklerimi ve fark ettikleirmi paylaşarak kültürel bir mirasa katkıda bulunmak.

Hem psikoloji ana bilim dalından mezun olmuş onca insanın işini elinden almaya kalkmam :D

Şaka bir yana sınırlarımız her an bizi sarmalıyor.
Öyle ki şuan bu yazıyı yazarken bile belli sınırlar çerçevesinde hareket etmek durumunda kalıyorum.

Bu sınırları her an zorlamak bize içinde hareket ettiğimiz alanda özgürlük adına birçok farklılık verecektir.

Birde olaya şu açıdan bakın.

Zihinsel olarak insanın entellektüel sınırları ortak bir dimağın ürünü olan uygarlığın
bize kattıkları açısından ele alındığında ne yazık ki toplumsal tabanda bireylerin birbirinden farklılıkları ve hayata yaklaşımları açısından toplumda eşit bir sorumluluk şeklinde paylaşılmamaktadır.

Bu Toplum içerisinde bir açıdan renklilikleri sağlasada diğer açıdan renkleri kimlerin seçeceği açısındna bir tekel oluşturduğu gibi toplumun parçalanıp farklı sınıflar ve farklı katmanlar halinde yaşayıp birbirine yabancılaşması hatta kopmalar ile beraber bireylerin kişisel alanlarına hapsolmalarına ve bireylerin birbirine yabancılaşmasına neden olabilmektedir.

Buna ek olarak ileri seviyeye çıkan başkalaşma ve sonucu olan yabancılaşma iletişim kopuklukları nedeni ile bireyden başlayıp belli şemsiyeler altında toplanıp uçsal çatışmalarada neden olabilmektedir.

Sonuç olarak bireyin görevi ve kendine kadar sorumluluğu olduğu gibi insanlığa sorumluluğu olarak kendi sınırlarını zorlaması ve geliştirmesi , sonuçlarını paylaşması ve yeniliklere açık olması vazgeçilmez olmalıdır.

Bu noktada en önemli olan ise mirassal bilinmektelerin ve deneyimlerin kesinlikle göz ardı edilmemesi ve sonuç odaklı hareketlerimizdeki denklemlerimizde muhakkak yerini alması gerçeğidir.

Ekleyecek birşeyi olan ?

31 Temmuz 2009 Cuma

Rutinin dışına çıkmak..

Yaşamda sürekli aynı şeyleri yapıyorsa insan,
bu onun tercihlerinin eseridir.

Değişiklikten korktukça ister istemez,
kendini kısıra götürecektir.

Yeni şeyleri denemekten korkmamalı.
Öyle anları yakalamalı ki bir daha keşke dememeli.
Kararları ne çok yavaş ne de çok hızlı almalı.
Yeri gelmeli şimşek olmalı, yeri geldimi ağırdan almalı.

Hepsinden fazlası açık olmalı, sakladıkça değeri artmaz hiçbirşeyin.
Sakladıkça güçlenmez hislerinin.
Sakındıkça yaranı iyileşmez sadece yerleşir oraya.


Kısaca rutini bozmalı insan.
Tüm bunları yerinde ve kararında yapıp bozmalı..

Yoksa beyin diye saksı mı verdiler ?

" HURT "( Nine inch Nails )


I hurt myself today
To see if I still feel
I focus on the pain
The only thing that's real
The needle tears a hole
The old familiar sting
Try to kill it all away
But I remember everything

What have I become?
My sweetest friend
Everyone I know
Goes away in the end
You could have it all
My empire of dirt
I will let you down
I will make you hurt

I wear this crown of shit
Upon my liar's chair
Full of broken thoughts
I cannot repair
Beneath the stains of time
The feelings disappear
You are someone else
I am still right here

What have I become?
My sweetest friend
Everyone I know
Goes away in the end

You could have it all
My empire of dirt
I will let you down
I will make you hurt
If I could start again
A million miles away
I would keep myself
I would find a way

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Son üç ay

Hayatımın son üç ayı ile ilgili yazdıklarıma baktım dün gece.
Hiçte hoşuma gitmedi.

Bu kadar yalvarış, bu kadar yakarış, bukadar bildirime rağmen böyle oldu ise,
iyi oldu demektir.

Derdini söylemeyen derman bulamaz derler , çarşaf çarşaf yayınlamışım,
buna rağmen dertlerim sürdü ise benim aptallığım.

Dün akşam okuduklarım beni çok şaşırttı.
Bunları yazdığımı çoktan unutmuşum.

Bizde böyleydi çünkü.
Bizde affetmek vardı.

Ya şimdi ?

28 Temmuz 2009 Salı

Durum raporu

İskele kısmında hafif çizikler.
Sancak tarafında 1-2 göçük.

Deponunda dibini kullandığımız için enjektörler tıkanmış.


Kısaca pasta cila macunla halledilecek hasar ve enjektör sıvısı attım depoya
oda açılır bir iki gazlı kullanımdan sonra.

Ama son üç aylık kullanımın kayıtlarına baktım dün gece.
Fark ettim ki zaten çok şikayetçiymişim durumdan.

Bu kadar şikayet bildirgesine rağmen durum düzelmeyince
vazgeçtim ortaklıktan yaramıyor diye.

Gariptirki ortaklığı önce o bozdu.
Ama iyi oldu bana düşünme şansı çıktı.

Gel düzeltelim durumu el birliği ile dediğimde karşı çıktı.
Bu bana birkere daha düşünme şansı verdi.

En son dün gece işte oturdum baktım son üç ayın kayıtlarına.
Şikayet, sitem, yakarış dolu.

Bu kadar çaresizliğe düşülmesine rağmen devam edecek güç bulunuyorda ,
niyet başka imiş yanaşılmıyor hataların giderilmesine.

Derler ya her işte bir hayır vardır.
Hayırıda bu imiş yıprandığımı farkına vardım.

Akit dediğin kolay birşey değildir.
Aktettikten sonra bozmak hiç iyi değildir.

Bozuldu ise ne yapmak yeridir ?
Allaha havale edip yoluna devam etmek elbette...

Kısaca La vita de bella

Kırk yılın başı

Kırk yılın başında bir keyif yapacaktım oda patladı.
Ne bahtsız bedeviyim.

Neyse her işte bir hayır vardır.
Bunda da kesin hayır vardır ve kesin daha güzel olur..

Heyecan

Heyecan var içimde.
İçim içime sığmıyor.
Akşamı iple çekiyor, olacaklar üzerine ihtimalleri düşünüyorum.
İçim hep güzel tarafını düşünmek istiyor,beynim ise karşı çıkıyor.
Mantığım bana her zamanki kötü sonuçlardan biri olacak diyor ama
kalbim söz dinlemek istemiyor.

Çok heyecanlıyım çok. Oturduğum yerde duramıyorum.
Aklımın içinde bir bir türlü oyun dönüyor , kendimi alamıyorum.

Elimdeki işten çok akşamı düşünüyorum.
Çok heyecanlıyım çok kendimi düşünmekten alamıyorum.
Ya olursa ?

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Birden...

Sabaha karşı uyandım.
Uykuya dalalı çok olmamıştı zaten.
Yorgun ve terli bedenim yatakta iz bırakırcasına yayılmıştı.
Nefesimin kuruduğunu hissedip suyumu içtim kana kana.

İşte o anda birden oldu.
Aklımda yeni bir kabulleniş belirmişti.
Kişiler her zaman söyledikleri ve tanıttıkları gibi olamıyorlardı.
Bu kararlılık onlarda çok sık ratlanan bir özellik değil.
Değişen şartlara göre farklı davranışlar sergileyebiliyorlardı.

Ben güvenin böyle birşey olduğunu kabul etmek istemiyordum.
Uzun süre kitaplarda geçen güven kelimesinin kelime olarak anlamını sergileyebilmek için yaşadım.

Öylede yaşamaya devam edeceğim, tek fark artık karşımdaki insanlara güven açısından daha farklı bir göz ile bakıp onların her an değişkenlik gösterebileceklerini kabul etmek.

Bazen o kadar zavallı olabiliyorlar ki kendi zavallılıklarını saklamak için sana saldırabiliyorlar.
Madem ben bu yola baş koydum, dönmeyeceğim yolumdan nekadar basit olsada hayat denilen koşuşturmanın kuralları bana göre.
Bozmayacağım dürüstlük yeminimi , ezmeyeceğim zavallıları kudretim ile.
Ama salmayacağım onları üzerime aç kurtlar , yaralı sıçan yada kudurmuş köpekler gibi.
Kendime göre yaşayıp kendime göre saklayacağım değerlerimi.

Önce kendimi bilmeliyim. Elimdeki gücün sınırlarını ve tehlikelerini.
Şehvetine düşüp sarhoşluğunu yaşayarak basitlik tuzağına düşmemeliyim.
Yaşamı insan gibi onurlu, insan gibi değerli ve örnek geçirmeliyim.

Alaylara ve kışkırtmalara gelmemeli, küçük oyunlardan uzak durmalıyım.
Çünkü bir kez oyun başladımı benim için küçük oyun yoktur.....

Sivillerin zarar görmesini istemem.... :D

Karmaşa..

Fark ettiğim bir şey var hayatta.
Aslında iş hayatında demeliyim.
Gerçi hayatlarımız işlerimiz oluyor.
Bu sebeple fazlada ayrıma gerek yok.

Kişilerin kafalarında tasarladıkları ile
Dile getirdikleri hatta sergiledikleri ile
kağıda döktükleri bile farklı olabiliyor.
Bunun sebebi kendi içinde yaşadıkları korkulardan tutunda
o an açık etmekten kaçındıkları herhangi birşeyde olabiliyor.

Bir diğer sebep ise aslında içlerindekini nasıl yansıtacaklarını bilememeleri.

Özellikle kültür farklılığı yaşanan durumları gözlemleme şansım oldukça çok oluyor.
İnanırmısınız insnalar o kadar farklı şekillerde düşünüyorlar ki .
Doğrularımız yada normallerimiz bile çok farklı olabiliyor.
Bireyler arasında bu kadar farklı olduktan sonra , kültürler arasında neden olmasın ki ?

Sonuca gelirsek ?
Bir beynin içinde olup biteni öğrenmek hiçmi hiç kolay değildir aslında.
Kişinin beklentileri ne kadar karmaşık ise o kadar çeşitlilik gösterebilir.
Kişinin entellektüel seviyesinin etkisi olduğu gibi istisnayi durumlarda ancak trauvmalar
sebebi ile anlaşılmazlık yada tam tersine yalınlığın ötesinde bir sınırlılık söz konusu olabiliyor.


Basitçe...

Karşınızdakini iyice tanımaya çalışın ve asla tanıdığınıza emin olmayın.
Bir insanı tanımak imkansız, sadece onun ile ilgili alabileceğinz riskleri bilmek mümkündür.

iyi geceler..

Süprizler

Hayatın değişik bir süpriz anlayışı var.

Hayatınızın tüm düzeni bozuldu gibi gözükürken bir anda herşey değişebiliyor.
Hatta bir bakıyorsunuz hiç beklemediğiniz bir yerdesiniz.

Güzel olan ise bu yerin size beklediklerinizin üzerinde şeyler sunması.

Buradan çıkacak sonuç mu ?

Kötü hiçbir sonuç yoktur.
Sadece siz daha iyi tarafını görememişsinizdir.

Diyorum ya süprizler çok faklı olabiliyor.

Hele bu seferki harika oldu .

Allah herkese kısmet etmiş.

Yeterki savaşınızdan vaz geçmeyin.

26 Temmuz 2009 Pazar

:)

Uzun zamandır bu kadar sık yazdığımı hatırlamıyorum.
Genelde yazdığım zamanlar hep çalkantılı dönemlerim olmuştu.

Şimdi bakıyorum, kafada boşaltacak birşey kalmamış.
Kendimi dümdüz ve açık bir otoyolda araba kullanıyor gibi hissediyorum.
O kadar kolay geliyor ki kullanmak sıkılıyorum :D

Bu aslında yolun açıklığı veya kolaylığı değil.
Yolu basite indirgememden ileri gelen bir durum.
Birazcık heyecana ihtiyaç var gözüküyor.

Şimdi elimdeki alternatifler;

Yüksek hız : evet bunu yapabilirim sonuçta bir engel yok.
Yarış: buda olabilir ama önce sataşacak birileri lazım :P

Ve sağa sola bakınarak gezinmek için yoldan çıkıp değişik yollara girmek:
işte bu beni biraz düşündürüyor...

Hani nereden bileyim kaybolacağımdan değilde, değişik maceralar bana beklediğim
ve hazmedebileceğim sonuçlarımı verecek diye düşünüyorum.


Yada hepsini birden mi yapsam ?

Özgürlük böyle birşey olsa gerek :D

24 Temmuz 2009 Cuma

Hayırlısı...

Her işte bir hayır vardır derler.
Şimdi gidişatı birazda kadere bırakıyorum.
Yaptıklarımı kabul ettiğim gibi , sorumluluklarınıda taşıyorum.
Kendi hayatımın sorumluluğunu göz ardı ettiğimi geçte olsa fark ettim.
O yüzdende artık kendime göre yaşayacağım.

Son kurşunuda attığımıza göre artık çıplak ellerle bir vahşi gibi çarpışacağım hayatla.
Öz benliğime dönüp sadece kendimi mutlu edeceğim.
Sadece kendim için yaşayacağım.

Kurduğum son bağında, göbek bağı gibi gereksiz bir hale geldiğinin
betimlenmesi beni doğuma hazır bir çocuk olduğuma dahada inandırdı.

Halbuki ben iş olsun diye bağ kurmazdım.

Şimdi bir birey var karşınızda.
Yaşayan , nefes alan, nefsi ve istekleri olan.
Mutlu olmayı hak etmiş , bu yolda gözünü budaktan sakınmamış bir birey.
Artık sadece kendini mutlu etmesi gerektiğini geçte olsa öğrenmiş ,
dışarıdan hiçbirşeye bel bağlamayan bir birey.

Göbek bağı gibiymiş....
Bence hayati ve değerliydi ama , bu kadar kolay kesilip atıldığına göre öyle değilmiş.
Hak ettiğinden fazla anlam yükleyip beklenti içinde olmuşum.

Göbek bağı gibiymiş...

Böyle olduğunu söylüyorlarsa öyledir.

Daha direnmeyeceğim.

Doğum yakın....

Bana göre değil...

Asla kolay pes etmedim..

Yanlışımı anladığımda hep düzeltmek için çaba sarf ettim.
Kendimi geliştirmek için dur durak dinlemedim.

Korkmadım hiçbirşeyden korkularımın üzerine gittim.
Sevgimi çöpe atmadım .
Zorluklara pabuç bırakmadım.

Bırakmamda...


Adı sevgi olduğu sürece, içeriği sevgi olduğu sürece
herşeyi feda edebileceğim şekilde özveri gösterirken,
şimdi anlamını yitirmiş olan bu sözcük için daha fazla üzülmeyeceğim.


Sevmek bırakıp gitmek ,
sevmek kaçıp kurtulmak,
sevmek ölmesini seyretmek demek değildir.


Bunlar bana ters.......


Hepinize güzel ve korkusuz bir hayat dilerim.....
Yolunuz açık olsun...

23 Temmuz 2009 Perşembe

Engeller..

Engeller kendi kendime.
Engeller kendi benliğimde.
Karşıma çıkan sorunların çözümleri,
Yine kendi benliğimde.

Yıldıramaz hiçbirşey beni.
Doğru bildiğim değil uygun olan yapılmalı.
Bu hayat beni hazmedemiyor ama ,
Ben bu hayatı hazmedeceğim.

Mutlu olmama engel yok.

Engel tanımayacağım.



Çünkü mutlu olmayı hak ediyorum...

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Başlık yok.

Çünkü diyecek yok.
Çünkü yapılacak yok.
Duyguların üzerine gölge düştümü bir kere
geri çekilir mi ?

Gölge sahibi çeker mi ki ?
Çekmek ister mi ki?

Açılan yarayı iyileşmesi için sarar mı ?
Yoksa dağlar mı ??

Çürüyen bir yerler var.
Bakıma ihtiyacı olan.

Çürümesine engel olacak birşey gelmiyor elimden.

Ya iyileştirilecek,
yada çürüyüp düşmesine izin vereceğim ..

Yerine yenisini büyütmek için kendi adıma buna mecburum.

Dağlayabilmek için mecburum..

Yaşamıma devam etmek için mecburum.

Şimdilik temiz tutmaya çalışıyorum,

ama çok zor.

Çünkü hızla akıp giden bir hayatta,
bunca koşuşturma içinde üzerine bastıkça acıyan bir ayak gibi.
Yavaşlatan ve o anki tüm gücünü tüketen ve " keşke hiç yaralanmasaydı" yerine
"keşke hiç ayağım olmasaydı" dedirtecek bir ayak gibi.

Sabrediyorum... ama o çürüyor....

Yenmek...

Şunu fark ettim.

İnsanın yenmesi gereken şeyler kendisinde aslında.
Eğer yeneceğimiz şeyi dışarıda arıyor isek hata yapıyoruz demektir.

Kendimizdeki korkuları yenmek, kendimizdeki zayıflıkları yenmek.
Kısaca kendimizi yenmek....


Bütün bunların bedelini birbaşkasına ödetmemek gerek...

Gördüğüne inanmak...

Ön yargılı olmadım hiç.
Anlamak ve tanımak için çaba sarf ettim.
Sorular sordum yeri geldi.
Sorular sordum bazen gereksiz bulunan.

Ama bence gerekliydi.

Kelimelere yüklediğiniz anlamlar aslında karşınızdakinin kapasitesine uygun olmalı.
Davranışlarınıza işlediğiniz duygularda öyle.

Kapasite an ve an değişiyor.
Bazen algıları açık oluyor, bazen kapalı.


Peki neyin ne durumda olduğunu nasıl anlayacaksınız ?

Ben şimdiye kadar karşımdakinin samimiyetine güvendim.
Hata etmişim...


Bazen incecik bir kıl gibi tabir edersiniz anlaşılmaz.
Davranışlarınızla desteklersiniz yine olmaz.

Kafanızda soru işaretleri olur, nedne anlamıyor dersiniz.
Güvendiğiniz ise algıları kapalı ise yada anlayamayacak durumda ise size ifade edeceğidir.
Ama yanılırsınız.

Size her insna gibi o anki zayıflığını hissettirmemeyi tercih edecektir.
Bunu düşünmemiştiniz değil mi ?

Düşünmediğiniz için dozu arttırırsınız , belki vurgularsam anlar dersiniz,
sonuç değişmez.

biraz daha arttırıp tavırda eklersiniz ama bu sefer yine anlamaz , anlamadığı gibi neden tavır koyduğunuzuda anlamaz, terslenir.

Bu sefer siz dahada hırçınlaşır ve dozu iyice arttırırsınız ve kızmışsınızdır çünkü derdinizi anlatmak bir yere üzerine tepkide görmüşsünüzdür.

Sonra ne mi olur?

Gerisine gerek yok.... tahmin edersiniz.


Peki sebep nedir ?

İletişimsizlik.

Karşınızdaki insanın kendinden emin vede sağlam durduğna bakmayın.
Emin olun ki muhakkak zayıf ve de yaralıdır.

İletişim kurarken karşınızdakinin nasıl gözüktüğüne bakmayın.
Gerekirse en alt kademeden anlatın.
Gerekirse bırakın hata yapsın.


Bunlar bana göre değildi ..
Bana toptan saçmalık gibi geliyordu.

Ama profesyonellerin demesine göre toplumun 80% sinden fazlası böyle.
Geri kalanınında büyük kısmı bütr insnalar tarafından yetiştirildikleri için çokta farklı değil.

Artık kabul ettim.
İnsanların zayıf vede kırılgan olduğunu.
Gözüktüklerindne zayıf olduklarını.
Her daimkendilerini korumak zorunda hissettiklerini.

Ve asla tam olarak açık olamayacaklarını.


Şimdiye kadar kullandığım sözcükler hep gizli anlamlar gibiydi.
Kastettiğimden farklı manalara gittiler.

İstediğimden fazlasını kastettiler.

Kılıçtan keskin olan kalemin cephanesi olan sözcükler
Dilimde inanılmaz güçlenmiş ve kontrolden çıkmıştı.

Halbuki tek amaçladığım uyarı atışıydı.

Bu cephaneye karşı insanların nedenli hassas olduğunu fark ettim.
Ve artık tozlu rafların arasında kullanılmamak üzere kaldırdım.


Kimsenin incinmesini istemiyorum.
Zaten yaralılar .....

21 Temmuz 2009 Salı

Devam...

Bazı şeyleri yeni anlıyorum.
İnsan olmanın verdiği bazı zorlukları.
Bunları yaşamayacak kadar çocuk olduğumdan değil,
bunlara takılmayacak kadar güçlü olduğum için.
Diğer insanların ne denli zayıf olduklarını kabul etmediğim için.

Kabul etmenin karşımdakine karşı küçük düşürücü olduğunu düşündüğüm için.

Yeni anlıyorum.

Karşımdaki insanları benimle aynı seviyede düşündüğüm için.
Politikayı kalbime bir şekilde dokunan insanlar haricindekilere uyguladığım için.
İnsanların daima güçlü gözükmeye ihtiyaç duyduklarını bilmediğim için.
Samimiyetin bile yalanlar barındırabileceğini kabul etmediğim için.

Yeni anlıyorum.

Bir olmanın zor olduğunu.
Bu zorluğun bireylerin benliklerinden geldiğini yeni anlıyorum.

İnsanın söylediklerini yapmasının, yaptıklarını söylemesinin,
bütün bunları yalınca ifade etmesinin nedenli zor olduğunu

Yeni anlıyorum.

Tek bir zayıflığım varmış bilmediğim yada bilipte kabul etmediğim.

Oda yalnızlıkmış.
Onuda yanlış tanımışım dostummuş meğer.

Hepsini yeni anladım .
Anlamaktan çok kabul ettim.

Bütün bunlar benim için çok yeni .


Çünkü ben bütün bunlara takılmayacak kadar güçlüymüşüm.
Bunuda yeni anladım.

Şimdi hepsinin tadını çıkartıyorum....




Bunları kendim mi keşfettim sanıyorsunuz ?

Hepsini psikoloğum söyledi.

Nerede aramalı ?

Huzuru nerede aramalı ?

Suskunlukta mı ?
Sadelikte mi ?
Yoksa yalnızlıkta mı ?

Mutluluğu nerede aramalı ?

Gönülde mi?
Beyinde mi ?
Hayatta mı ?

Kelimelerin anlatamadığını ne anlatır ?
Duyguların veremediğini ne verir ?
Zamanın saramadığını ne sarar ?

Tutamadığın nefesin peşinden ağlamalı mı ?
Eremediğin yardan yana soğumalı mı ?
Sayamadığın andan yana küsmeli mi ?

Veremediğinden dolayı gitmeli mi ?

Bunları bulmak zorundamıyım ?

Hayır hayatım kendi çözümlerini zaten üretiyor.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Ne yapılır ?

Yalnız kalındığında neyapılır ?
Terk edildiğinde , gözden çıkartıldığında, değeri ni kaybettiğin yüzüne vurulsa ne yapılır ?

Diğerleri ne yapar bilmiyorum, ilgilenmiyorumda.

Benim katedecek bir yolum var. Hedeflerim , isteklerim var.
Kaybedecek zamanım ise yok.

Yürüyorum herzamanki gibi, durmadan .
Ne tempomu bozdum,ne isteğimi kaybettim.
Bu hayat benim ve benim son nefesim ile bitecek.

Dostlarım yanımda, sevdiklerim yanımda.

İsteyen herkes yanımda..

Bir insan daha neye ihtiyaç duyabilir ki ?

Sıcak..

Aslında hiç sevmem sıcağı,
eğer dokunduğum tende değilse.
yada işittiğim sözcükte.
İçimde hissetmiyorsam sıcağı ,
sevmem genelde.

İçimden akıp giden sıcak pınarlar yoksa eğer,
ki yeri gelir soğutur kızgın kalbimi,
ben ne eyleyeyim bunaltıcı sıcağı ?

Şimdi ise içimde birşeyler kıpırdanıyor flütün sesi ile.
Akıcı melodisi ile içimde baharlar başlıyor
ve her parçanın bitişi ile bölünüyor git gide.

Tahmin etmezdim bu sıcaklığı yakalayacağımı müzikle .
Ne güzel , ne hareketli, cıvıl cıvılmış halbuki..

Durduğum yerde tempo tutuyorum keyfim yerinde...

İçimdeki müziğin hiç bitmemesi dileği ile..

Kolunu kesmek gibi..

Bazı şeyleri yapmak insanın canını yakıyor.
ölmemişi öldürmek, doğmamışı doğurmak gibi.
İçini acıtıyor kararlar ama biliyorsun gerekli.
Tek kanadı kırık bir güvercin gibi uçamamak,
hatta kaçamamak birçok şeyden.

Karanlığa gizlenmek. Işığın altında hayatın aktığına ve
güvende olduğuna yeniden alışmak.

Kanadının iyileşmesini beklemek ve sabretmek.

Diğer güvercinlerden tek farkım mı ?

İyileşmek için herşeyi yapmam, acı bile olsa...

Sonuçta tek kanatla uçamam.
Sonuçta Hayatımada son veremem.

Zorundayım ve zorunda olduğum zaman yaparım...

En iyi yaptığım şey bu...

Jewel " Foolish game"

19 Temmuz 2009 Pazar

Silmek

Silmek gereklidir.
Hayatın geri kalanını yaşayabilmek için gereklidir.
Eski okul defterlerinin kalan yapraklarını kullanmak gibi..
Yazılı olan heryerleri toplayıp defterin kapağına yapıştırmak gibi.
Hiç yokmuşgibi yeniden başlayabilmek...

Bu gerekli ve yapılacak.
İlk değil bu , belkide sonda olmayacak.

Yorgunum belki ama içimi güçle dolduracağım..

Yolunu biliyorum daha yıkılmadım......

17 Temmuz 2009 Cuma

Zaman

Akıp gittikçe üzüldüm zamana..

Günlerin değerini bile bilmeyen insanlar , saniyelere nasıl ağlayabilirdi ki ?
Sadece güzel anlarda hiç akmasın isteriz.
Çirkin şeylerdede bitsin gitsin isteriz.

kendimiz kaçamadığımız için,
onun bizi kaçırmasını bekleriz.

Zaman sanki bizim dışımızda bir varlık gibi.
Zaman sanki diğer varlıkların zamanları ile kardeş ve onlara söz geçirir gibi.
Çünkü her varlık için farklı akıyor , farklı işliyor gibi.
Ama sadece gibi..


Bizim açımızdan zaman kavramı hayatımız ile eş değer.
Öğrenmemiz ve öğrendiğimize alışmamız için hayatımızdan harcadığımızdır zaman.

Sabrımızı bilediğimiz ve tekrar denemek için fırsat kolladığımız bir süreçtir.



Zaman aslında hayatımızdır.
Belli bir hızda ilerlemesi gerekirken biz onu keyfimize göre yönetmek isteriz.
Bazen hızlansın bizden uzaklaşsın isteriz, bazen yavaşlasın bizimle kalsın.

Ve zaman bize küser bu yüzden , inat yapar.
İstediğimizi yapmamaya , hatta tersini yapmaya başlar.

Aslında kaçtığımızda yakalamaya çalıştığımızda hayatımızdır,
hayatımızdaki sonuçlardır.

Onlara biz neden olduk, sonuçlarına katlanması gereken veya değiştirmeye çalışması gerekende bizleriz.

Ben kendi adıma hayatıma değer veriyorum.
Hayatım harcanamayacak kadar değerli.
Geçen her saniyem geri gelmiyor.

Her saniyem için ağlıyorum.
Durduğum her durak, eriyip biten her mum için ağlıyorum.

Durduramam gidişini hiçbirşeyin.

Gidenle beraber hayatımın gidişinede seyirci kalamam.

Yapılması gerekenler yapıldı.

Gerisi zamana kalmış...

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Anka

Yandıysam vardır bir sebebi.
Söz vardır ya "bekle gör mevlam ne eyler, ne eylerse güzel eyler" diye.
Güzel ve doğru bir söz bu.

Yapılacaklar konusunda zaten programımı oluşturdum.
Ertelediklerimi özledim.
İhmal ettiklerimin gönlünü alıyorum.

Hayat photoshop gibidir. İlişki ise eklentisi.
En güzel resmi sen hayatınla çizersin ,ilişki sadece bazı yerlerde işini kolaylaştırır.
eklenti çalışmıyor diye resim yapmaktan vazgeçmek olmaz.

Hem nasılsa öte dünyada kendi bacağımdan asılacağım.
Artık kendim için birşeyler yapma zamanı.
Gün benim günüm, hayat benim hayatım.

Yaşamak ve dolu dolu yaşamak, onurluca insan olmanın saygınlığı ile yaşamak.
İşte sırf bunun için öğrenmek , öğrendikçe gelişmek,geliştikçe değerini arttırmak.

Çok şey öğrendim ama daha çok şeyde öğrenmeye devam edeceğim.

Şimdiye kadar öğrendiklerim mi ? :)

Beni bir sonraki macerama hazırlıyormuş :D

13 Temmuz 2009 Pazartesi

O kadar üzgünüm ki...

Hiç böyle olsun istemedim.

Anlatmaya çalıştığımında anlattıklarımınla alakası olmadığını anladım.
Peki ya yaptıklarım ?

İletişimsizlik çok kötü birşey.

Özellikle yorgun isen ve umutsuz berbat birşey.
Şimdi sevdiğimi bekliyorum.
Beni bu konuda anlaması ve bunu onunda anlayısı ile değiştirebileceğimi bilmesini istiyorum.

Bunu kesinlikle yapacağım , yapmalıyım.
Hatta yaptım.

Gerek sosyal , gerek iş, gerek özel hayatımda mutlu olabilmek için bunu yaptım.
Bunu çok kötü bir yoldan öğrendim.

Şimdi kaybetmek istemiyorum.
Bu kadar değerli ve kıymet verdiğim insanı kaybetmek istemiyorum.

Sana sesleniyorum hayatım...

Hayatımsın sen, tüm bu çilelere katlanma sebebim.

Açıkça söylüyorum seni çok özlüyorum. Tüm bu koşuşturma arasında seninle konuşmak bile bir nefes gibi bana.
Sana ihtiyacım var. Seninde çok yorulduğunu farkındayım ama bende ne kadar sağlam gözüksemde çok yorgunum.

Seninle konuşmaya senin sözlerini duymaya, dokunuşlarını hissetmeye ihtiyacım var.
Sen olmadna tüm bu yaptıklarım anlamsız kalıyor.

Senden vazgeçmiyorum, vazgeçmeyeceğimde.
birbirimize uyumsuzluktan değil.
Kendimizi ifade edemememizden sarsılan bu düzeni ne olur sağlamlaştıralım.

Beraber çözüm arayalım. Bilenlere danışalım.

Seni kaybetmemek için herşeyi yapmaya razıyım.
Ne olur sende beni anla ve o küçücük deseğini benden esirgeme.


Varlığın....

10 Haziran 2009 Çarşamba

Hangisi ?

Alışıyormuyum yoksa eriyormuyum ?
An ve an yaşadıklarım ile hayal ettiklerim aynı mı ?
Kendimi ilk halimdeki gibi mi görüyorum sence ?
Ne umdum , ne buldum ama anlasana çokça yoruldum.

Şevkim kalmadı artık ne sen eskisi gibi geliyorsun ne de şarkılarımız.

Zaman zaman tanıyamıyorum seni.
Bazı anlarda zorlanıyorum.

Eskiden verdiğim tepkiyi veremiyorum ki.
Ne sen eski sensin , ne de yaşadıklarımızı hatırlatacak birşey ?
Yabancı birine sevdiğime davrandığım gibi davranmamı bekleme.
Tanıyamıyorum ne konuştuğum insanıne de olanı biteni.

Böyle olmamalıydı, olmasın diye çok uğraştım....
Ama oldu işte demek ki yakarışlarım boşunaymış.

Gerçek hayatımın ve gerçek dostumun ne olduğunu bir kere daha düşünüyorum.
Bir rüyaydı geçti gitti gibi herşey.

Artık ne anlaşılıyorum , ne de yalnızlığımı aşmış değilim.

Yine aynı noktaya geldiysem doğru olan nedir peki ?
Aslında hep yalnız mı kalmalıyımsanki , boşuna mı bunca çabam ?

Zaman zaman kendimi kandıracağım diye mi bunca emek, bunca göz yaşı ?

Yalnızım işte , geçti gitti herşey.
Bir rüyaydı ve her rüya gibi son bulmalıydı.
Öylede oldu.

Duygularım eriyor.
Yapılmış buzdan heykeller gibi.
Ne şekilleri kalıyor ne de varlıkları.
Tek ibare biraz su, şekilsiz ve anlamsız.
O koca heykellerden geriye birşey kalmıyor.
Sanki yıkılıyor birbiri ardına.
Tadına bakıyorum suyunun eskilerin hatırına .
Anlıyorum ki tüm heykellerim gözyaşındanmış
ve eriyip yok olmaya mahkummuş.

3 Haziran 2009 Çarşamba

Mutluyum biliyormusun ?

İnsanların birbirini anlayabilmeleri kadar güzel birşey yok..

Korkularımız bizleri yönlndirirken, biz onların üzerine gideceğimize
aksi gibi onlarla birlikte gidiyoruz istediğimiz yere.

Gittiğimiz her güzel yeri kirletiyor, kirli , korkunç anılar bırakıyoruz gerimizde.
Sanki eskinin lanetli ipliği ile nakış işler gibi, her anımızı birbirine iliştiriyoruz.

Arada darbeyi yiyince şöyle bir elimize alıp inceliyoruz .
Çok azımızın aklına kesip atmak esk ipi ve herşeyi yep yeni ve güzel bir duygu ile bağlamak geliyor.

Bazende biliyoruz ama korkularımızı bile kendi çabalarımızla edindiğimizden ve ne yazık ki elimizde birtek onlar olduğundan dost biliyoruz , vazgeçemiyoruz .

Güvenebilmek çok güzel birşey.
Güzelden çok özel birşey aslında.

Özel birşey yaşadığınızda ama gerçekten özel ve yalın, yalansız..

Değerini bilin ve unutmayın korkunun ipi uzadıkça hayatta pişmanlıklarda artıyor.

Bana gelince...

Ben mutluyum çünkü artık bana güveniyor.
Artık bana inanıyor ve onu öyle olduğu gibi sevdiğimi biliyor.

Mutluyum çünkü mutlu olmak için fazla birşeye ihtiyacım yok ,
bunu o da biliyor.



...

29 Mayıs 2009 Cuma

Anlamsız çatışmalardan sonra...

Zordu. Yoruldum, tükendim hatta.
Umudumu kaybettim,güneşi kaybettim.
Zindanları göğüsümde taşıdım.
Çığlıklarım aklımda yankılandı.
Çaresiz kaldım, yoksulu oldum huzurumun..

İnan bana herşeyim bitmişti.
ölüm demekti benim için.
Bedenimde olmasa bile aklımda, fikrimde , gönlümde ölümdü.
Beni ben yapan herşey için ölümdü.

Kapalı kalmış dünyamda, yalnızlığımı giderecek , eş olacak tek canın gitmesi
o küçücük dünyama kayaları doldurdu.

Tüm boşluklara tuzlu ,keskin, çirkin, renksiz kayalar doldu.
kutubun buzulları gibi ıssız, sahranın çölleri gibi kavruk.

Kum kadar tatsız ve yaşamsız.

Sen ise .......

İçime yaşam oldun.
O kayalarda çiçekler açtırdın.
Kuşlar uçuştu kalbimde.
Gelincikler açtı yürüdüğün yerlerde..

Ama...

Sensiz bütün bunlar ölüyor.
Sen böylesine tüketici ve ben , ben olmaktan uzak.

Gidişin böyle öldürücü, gelişin ise hayat dolu iken .

Bir düşün ki sözcüklerin ne denli güçlü.

Sen var ettin hükmünüde sen sür

ama ....





Ne olur beni kırma!

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Bunu anlayamıyorum...

Anlayamıyorum ..

Neden insan sevdiğinden uzak durur ?
Neden öpücüklerle uğurladığı, telefonlarında sevdiğini söylediği kişiyi yapa yalnız bırakır ?

An olur alıp başını gitmek istersin, hiç mi merak etmezsin ?
Bir ses bir soluk bile vermeden meraklarda koyup ne etmek istersin ?

Yoksa gidersinde ses mi etmek istemezsin ?

Eğer böyle ise bu yüreksizliği anlamıyorum.

Zor olsada doğru olanın yapılmamasını kabul edemiyorum.

Çok koyuyor onu bekleyerek geçen günlerimi neden harcadığımı bilmemek.
Birde sonu beklediğim gibi olur ise nedne bu eziyet ?


O kadar mı kötüyüm ?

Ne olduğumu bilmiyorum.

Bu gün kendimi eleştireceğim birazcık ama ondan fazlada öveceğimde..

Çünkü bunu hak ettiğime inanıyorum.

Daha doğrusu hak etmem gerekirdi.

Kendi değerim için birşey diyemem. Tek diyebileceğim şey benden ne istenirse yaptığım.

Peki neden ama neden ben yanlış tarafa düşüyorum ?

Karşımdaki kim olursa olsun, ailem arkadaşım eşim fark etmez.
Seviyor isem onun isteklerini yerine getirmeyi severim.
Onun istekleri bana ağır gelmez eğer mutlu oluyor ise.

Karşılığında beklentim fazla değil mutlu edilmektir.

Ama fark ettim ki ben biraz fazla keskinim.
Gerekirse kendi canımı yakabiliyorum yada acı çeke çeke de olsa yapıyorum gerekeni.

Buna okadar alışmışım ki , karşımdakinden de benzeri bir sorumluluğu veyahut özveriyi bekliyorum eğer amaç ortak ise.

Yazılı olmayan insanlık kitabında hep bilinen ve anlatılan doğru insan olmaya, kendimi gerekirse cezalandırarak da olsa doğruyu yapmaya kafayı taktım..

Gelişmek istiyorum, ilerlemek . Mükemmel asla olamayacağım ama en azından ölmeden önce varılamamış bir çok yere varmak istiyorum.

İlerlemek istiyorum gerilemek değil...

Bu yüzden çizgimi bozmayacağım...

Yalnızlık mı ?
Şu an yalnızmıyım değilmiyim bilmiyorum ama bir an önce öğrenmek istiyorum.

Çok vaktim yok ölüyorum......

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Anlamak..

Bazen bir yaranın var olduğunu tuhaftır ama içindeki dikeni çıkartınca anlıyoruz.
Giydiğimiz ayakkabıeğer çok güzelse, bir yerinden delininceye kadar ayağımızı sıktığını anlamıyoruz.

Şimdi içimdeki boşluğun tuhaf bir biçimde dolduğunu hissediyorum.
Sanki ilk krizi atlattığımdan beri kendimi daha güçlü hissediyorum.

İyi oldu. Bencilliğini görmek bana kendimi düşünmenin zamanı olduğunu,
kendimi mutlu etmek için ne gerekiyorsa yapmam gerektiğini hatırlattı.

Fedakarlık ve özveri bir değere dönüşebildiğinde katlanılabilir oluyor.

Elma şekeri gibiydi .. Şekerini yedim sapı kaldı...

Olsun , gün benim günüm.

Kendi değerimi bir kere daha anladım.
Hep verdiklerimin değerini düşünüyordum.
Şimdi kendimin ne kadar değerli olduğunu ve hiçkimse için
kendimi harcamamam gerektiğini anladım.

BEn değerimi biliyorum ya ... Gerisi vız gelir...

24 Mayıs 2009 Pazar

Hep mi aynı yoksa bana mı aynı ?

Yüksek bir seviyede yaşıyorum diyeceğim ama iddialı olacak.
Bunu benim söylemem ne kadar manalı ?
İnsanın kendi kalitesi ve kendi seviyesi hakkında, bırak onu ne olduğu
hakkında objektif olması ne mümkün ?

Kimsenin görmediği , okumadığı ama hep varlığı bilinen ve bahsedilen o insanlık kitabında,
Sevgi sözcüğünün karşılığını sağlamak için uğraştım.

Sevgi fedakarlıkların en büyüğüne çevrilebilir.
İçine sevgi katılmış her amaç için yoktan var etmek bile denenebilir.
Sevgi için sevmediğimiz şeylere bile katlanabiliriz.

Peki şimdi neredeyim ?

Şimdi sevdiğime inandığım ile yaşamı idare etmenin arasındayım.
Tek yönlü bir sevgi istemiyorum.
Belki bencilce ama aldığım riskleri almaya cesaret edemeyen,
"BİZ" için uğraşırken halen "BEN"nin korkuları ile güdülenen,
Hepsinden önemlisi kendi özü sözü bir olmadığı için
benimkine de güvenemeyen bir sevgim var.

Peki nasıl olacak ? Bennasıl güvenipte bunca riski alacağım ?

Ya olmadık bir anda sindiremediği, kabul edemediği şeylerden dolayı yalnız bıraklırsam ?

Bazen kabuğumdan çıktığım için lanet ediyorum.

Belkide hiç çıkmamalıydım.

Korkuyorum, yalnız kalmaktan çok korkuyorum.
Bütün emeklerimi ve kalbimi tüm damarları, tüm kasları, sinirleri dokuları ile bağladıktan sonra,
kesip atmaktan çok korkuyorum.

"BEN"i aşamamış biri "BİZ"i ne kadar bilir ?

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Devinim...

Farklı dünyalar, farklı hayatlar, farklı istekler...

Belkide hayata durupta baktığımız yerden dolayı.
Belkide içimizde özlem olanlardan dolayı.


Herkes kendi deviniminde .

Bu gün anladım ki Barbar Conan haklıymış.
Kendisi demiş ki" Asla yardım istemeyen birine yardım etme"

Hayatı kolaylaştırmak istedim.
Kapasitemi zorlayıp önümü görmek istedim.
Gördümde, hem belkide birçoğundan iyi gördüm.

Göremediğim tek şey duygularımdı.
Duygularımın nereye gideceğini bilemedim.
Sanki mevsimlik bir çiçekti ve ben onu sonsuzluğa sürüklemek istedim.
Yada en azından ölümümün ötesine.

Ne yaptım ki, o duyguları tattığım ilk anı korumaktan başka ?
Herşeyi hep o halde tutmaya çalışmak.
En fazla yanına yeni şeyler eklemek..

Düşündüm ki hayatımın amacı budur.
Düşündüm ki yapmam gereken bunu korumaktır.

Hep hedefime bakıp motive oldum.
Elime onun küçük bir kopyasını alıp içimden" az kaldı sonunda bunun aslı benim olacak" dedim
Aslında demeye çalıştım ama yoktu...

Tüm gücümü, tüm kaynağımı, hatta kendime ayırmam gerekeni bile feda ettim.
Birtek o çiçeği canlı tutabilmek için.

Ama desteksiz kaldım, güçsüz düştüm.
Şimdi yorgunum, yanında da yalnızım.

Başıma saplanmış bir ağrı,miğdemde bir burkulma.
Ellerimde yokluk, gözlerimde derin bir anlamsızlık.

Son sözlerimi yakıyorum kendime ayırdığım.
Üşüyen ellerimi ısıtmıyor,karanlığıma ışık olmuyor.

Sevginin sıcak ve kor gibi ateşi yerine
Nefretin , yalnızlığın,hayal kırıklığının mavi alevi ile tutuşturuyorum çevremdekileri.
Bir bir kül edip beni bağlayan herşeyi, kendimi özgür kılıyorum.
Dışımdakileri böyle söküp atıyorum.

İçimdeki acıyı ise donduruyorum.

Beklemeyin benden sevecen cümleler.
Sevgimi hak eden 2 şey kaldı.

Bir tanesi insan dışındaki diğer her varlık.

Diğeri ise fedakarlık.

Fedakar insan görmek...
Hatta insan olmasına gerek yok., hayvanda olur.

Yeterki fedakar olsun.

Yeterki en değerlisini, "BEN"nini tanımadığı bir "SEN" için feda etsin...

Daha kıymetli ne var ki ?