16 Kasım 2006 Perşembe

İstek

Bende yaşamak istiyorum yaaa.
Deniz kenarına gidip dalga sesi dinlemek istiyorum.
Gri gökyüzü altında balıkçı kazakla oturup rüzgarı yüzümde hissetmek istiyorum.

Yüzüme su zerreleri gelsin.
Köpeğim kumları eşelesin istiyorum.

Kulubeme dönüş yolunda ıslak ot ve kekik kokularını almak istiyorum.
Şöminemdeki ateş dışına duyacağım tek sesin radyo tiyatrosu olmasını istiyorum.
Düz bir masanın pencere kenarında düz bir sandalye ile beni beklemesini , dolma kalemimin kağıdın üzerinde gezerken hışırdamasını istiyorum.

Fincanımın emayeden olmasını, kahvemin ateşte pişmesini istiyorum.
Postacıdan mektup beklemenin heyecanını istiyorum.

Köyün uzakda olmasının tadına varmak , kahvaltıda ekmeğimi kendim yapmak istiyorum.
Ben hep böyle yaşamak istiyorum ve beni böyle yaşarken kabul edecek bir eş istiyorum.
Kitap okumak, okurken karşılıklı gözlüklerin üzerinden bakıp kesişmek istiyorum.

Hırssız yaşamayı göze alabilecek bir insan istiyorum.

Sanırım ben çok şey istiyorum....

Zamandan tasarruf

Bu gün yeni bir kavramla tanıştım.Aslında çokda yeni değil ama ikinci defa fırınlanmış simit kıvamında bir yenilik bu.Zamandan tasarruf diyorlar.Bu öyle bir kavram ki her yere uyarlanabiliyor.Örneğin sevgilinizi zamandan tasarruf adına aldatabilirsiniz.İşinizi zamandan tasarruf adı altında şişirebilirsiniz.Arkadaşlarınızı zamandan tasarruf adı altında satabilirsiniz.Annenizi zamandan tasarruf adı altında duymayabilirsiniz. vs. vs.

Liste uzun insanın aklına binlerce uyarlama alanı geliyor.Her türlü leş işi zamandan tasarruf kılıfına geçirebilirsiniz. Sanki dışarı çıkmadan önce sırtınıza geçirdiğiniz bir yelekmişcesine universal bir kullanım alanına sahip.

Aslında değil.Onu bu kadar etkin kılan bizim onu kötüye ve işimize göre yorabilme yeteneğimiz.
Yetenekden çok isteğimiz.Hani tabiri caizse uysada uymasada ... durum bunun gibi birşey. Korkmamız gerekiyor değilmi bence evet sizce ? nereye kadar ? Bilmiyorum dayandığı yere kadar sizce ?

15 Kasım 2006 Çarşamba

En sinsisi,en leşçisi ,en ....

İnsanoğlunun arada kalmasını birçok sebebi var. Arada kalmakda ne diyeceksiniz.Arada kalmak bu tanımsız durumumuzun yeni ifadesi. Sanki arada kalınca tü kaka oluyoruzya kimse arada kaldığını kabul etmiyor. Basbayağı aradayız işte.Var olmak vede kendi türümüzü,daha doğrusu genimizi devam ettirebilmek için olan dürtüler ve istekler ile insan olmanın getirdiği o ağırlık yani, ruhun , zihnin ve bilincin verdiği ağır sorumluluk arasında arada kaldık.Tercihini yapanlara en mtlu diyemeyeceğim yok öyle bir tercih. Varlık olarak ikisnin arasındaki bu derede yıkanmaya mahkumuz.Zihni öne çıkartsak Mr Spock modeli olurduk ne eğlenceli.Güdü ve dürtüleri ileri sürsek buseferde düzerman olup çıkardık artık. Para için düzerdik.Zevk için,tatmin için düzerdik.Bedenleri düzerdik.Yetmezdi beyinleri düzerdik.Benlikleri ipe dizip Hayatlarını becerirdik. Ay ne hoş değilmi ? Kuyruğumuzdan çivilenmişçesine sabitiz.Enfazla biraz oraya biraz buraya uzanabilecek kadar imkanımız olacak şekilde lanetlenmişiz. İşte insanın durumu bu ve biz bu durumda yapabilecekelrimizi sergiliyoruz.

Bu ayrım sağdan sola ise birde yukarıdan aşağıya doğru bir scala var.Bu scalaya göre bunu bilgece kabullenenler altta , onun üstünde zavallı yemlikler, onun üstünde kendini zeki sanan
gerzekler ve ne yazık ki en üstte en acımasızlar. Ben şimdi nerede durayım ? Kendimi nasıl devam ettireyim ? Soyumu mu düşüneyim? Irkımı mı? Yoksa Ülkemi mi ? Ben ne halt edeyim ?

Şuan yapabileceğim sistem arasında takılmamak için köksalmamak . O yandan bu yana geçerken içinde bulunduğum kasta aykırı düşmemek. Ve beklemek, zamanı geçirip uygun yeri görmek . O verimli ve doğru yeri bulmak. İnsanca ve hak ettiğimce yaşayabilmek için yerimi ve zamanımı beklemek.

Kuyruğumdaki çiviyi çıkartmaya çalışıyorum ;)