4 Kasım 2006 Cumartesi

Yüklemeler ,yüklenmeler

Çevresel bazda hayatımızın sosyal çevre içersinde geçtiğini düşünürsek bu çevrede bizi birçok şekilde sorumluluk altına alıyor.Bu isteyerek alınmış bir misyon olabileceği gibi bazen istek dışıda yüklenebiliyor.
Hal böyle iken sınırları düzgün koymak gerekiyor. Öyleki yapılan ve yapılacak herşeyi çok güzel düzenlemenin dışında sınırları belirlerken ego canavarımızdan uzak durduğumuz gibi yumuşak yufka yüreğimizide kontrol altına alıp kendi özgürlük sınırlarımızı korumak aslında farkına varmadanda olsa bitki esasındaki yaşamımızın serpilmek ve sağlıklı olmak için ihtiyaç duyduğu alanı sağlamak adına doğru olacaktır.

Aman egoya dikkat !!!!

2 Kasım 2006 Perşembe

Büyük baş hayvan.

Anladım bu dünyada , bu ülkede veya bu gezegende büyük baş hayvandan fazla değerimiz yok. Hal böyle iken yapılacaklarda sınırlı. Tüm çabalarıma rağmen ne yürürlükdeki kararnameyi biliyorlar, ne de kimin neden sorumlu olduğunu. Sadece kendilerinin neden sorumlu olmadıkalrını biliyorlar. Buda tersine bir mantıksal süzgeçle istediğiniz sonuca varmanıza yarasa bile ne dilekçe ile nede başvuru ile kabul ettiremiyorsunuz.Kısaca En iyi yöntem bekle ve göre çıkıyor. Tabiki bedelide 1 senemin yanması Ne ala bir durum. Ne güzel bir yer . V atan cennet ama içindekiler zebani ise sizce buraya ne gerekir ?Bence benim gibi bir baş belası ama dur bakalım .Resmen şehit ve gazilerin yüzüsuyu hürmetine kibrit suyu dökmüyorum yoksa yapacağımı bilirdim .

1 Kasım 2006 Çarşamba

Mecburen mecburiyetten

Uzun zaman önce dillerdeydi MFÖ mecburen..

Bu sabah bunun günlük hayatta aslında ne kadarda etkili olduğunu ve yerinin değişmez olduğunu fark ettim.

Örneğin dün babamla kavga etmiştim ama bu gün bana olan mecburiyetinden dolayı hiç birşey yok gibi davranıyor.
Düşününce örnekler çoğalıyor. Sevmediğimiz insanları seviyormuş gibi yapmak , saygı duymadığımız şeyleri kabullenmek , hatta en basit ve temeli hiç olmadığımız gibi yaşamak.

Halbuki yaşamak delicesine. Karıncanın ayağına basıncaya kadar özgür olmak, çiçekler senden hesap soruncaya kadar sevgi dolu olmak, malını , canını varlığını korkusuzca ortaya koyabilmek , gerisini düşünmeksizin paylaşabilmek , vs. vs.

Kendi durumumuzdan utanacak haldeyiz ama herkes aynısını yapıyor diye bir adam sendecilikdir gidiyor. Hatta vurdum duymazlık , kendini koyu verme gibi insanlıkdan çıkmak için elverişli herşeyide
içlerine katıyorlar. Sanırım bu aslında işimize geliyor. Yani kümülatif bir harekette kimse bireyi suçlamakla uğraşmaz. Tencere dibin kara seninki benden kara denilmesi anlamsız olacağından kimse böyle bir girişimde bulunmayacağından ,ya önde giden delileri bahane ederek , yada giden
varmışçasına iftira ataran bizde aynı şeylerdne yararlanmıyormuyuz ?

Ya kısaca işimize geldiği gibi yozlaşıyoruz.
Normal ,norm, vs. bunlar aslında çok dikkatli kullanılması gereken ve tehlikeli kavramlar . Çünkü önemli kavramlar.

Herşeyi normale göre referans alıyoruz iyi peki ama normal nedir ? Yani normal olması gerekenin kararını hangi sağlıklı , zeki, bilgili,aydın, ileri görüşlü, ve saygın dimağlar ön görüyor ?

Daha önce de yazmıştım bizi tedavi edip yol gösteren psikologların akıl sağlığı ne derece yerinde diye. Ya bu normları belirleyenler ?
Ya bizi manuple ediyorlarsa ? Korkmamız gereken çok şey var.

Ama kaybetmememiz gereken daha çok şey.

En azından bence öyle.....

Bire bir

Günün acısı çıkmazsa olmaz.
Bu sayfalar belkide aklımın beynimin bir sifonu oldu.
Günün pisliğini burada boşaltıyorum.

Bu günün pisliği nedir?

İnsanların yalan söylemesidir.
Öyleki gözümün içine baka baka,Yalanını yakalamama
rağmen söylemesi. Bu beni delirtiyor.Ya zekama neden
hakaret ediyorsunuz ?

Al işte söylüyorum. Zekiyim ben
En az sizin bir buçuk katınız zekiyim.
İki katınız kültürlüyüm.
Dört katınız daha hassas ve duyarlıyım.
İki katınız kadar güçlü ve dayanıklıyım.
Bir çok şeye de herbirinizden fazla yeteneğim var.

Süper insanım ben.....

Çevremdekilere gelince.

Onlar ya ya zeka olarak, ya karakter olarak, yada
kültür veyahut yetenek olarak denk gördüğüm ve
saygı duyduğum istisna insanlar.

Neyse yaa ben artık şunu biliyorum.
Bu şekilde şişinmek bir işime yaramaz.
Bunu gerçekden bri fark olarak aramda tutup
kendimi sürekli geliştirmeliyim ki ağızımı açmaya yüzüm olsun.
Bu sebeple artık herşey daha farklı olacak.


Saygılarımla........

31 Ekim 2006 Salı

Dünüm, Bugünüm, Yarınım

Dün yazmam gereken şeyleri bu gün yazmak kısmet oldu.
Peki dün neler oldu?

Hemen sıralayalım.

Öncelikle devletin kendi birimleri arasında bile iletişim
kopukluğu olduğunu öğrendim.
Kişi , yer , mevki ya da kurum ismi vermeyeceğim.

Size sadece bir tek tavsiye vereceğim.
Konu her ne olursa olsun işlemleri yaparken muhakkak
birden fazla kişiye danışın. Farklı durumdaki üç kişiden de
aynı yanıtı alıyorsanız birşey diyemeyeceğim. Ama ben şahsen
bu kontrolden sonra bir üst merciden onay almadan hareket
etmemeyi ilke edinmeyi düşünüyorum.

Gerisine gelince günün. Biraz bilenmem gerektiğini fark etmişim.
Uğraşmayı bıraktığım için biraz hantallaşmışım.

Günün gözlemleri.
Hala kibar ve emeğe değer veren insanlar var.
Bu insanların Yüksek eğitimli olması dahada sevindirici.
Ne dersiniz sizce hala ümit varmı ?

Neyse neyse dün kendimi iyi hissettiğim bir gündü.
Hatta otoriteye karşı dik başlı mağrur ve de güçlüydüm dün.
Tek canımı sıkan babamın kendini soktuğu durumdan çıkmamak
için hala saçmalaması.Şimdi banada tavır yapıyor.Hatta ben
yokmuşum gibi davranıyor. Bakalım hayatımın içine sıçmaya ve
vicdanen beni tüketmek için ne şekilde devam edecek.
Sınırları çizmezsem beni tüketecek bu. Vicdanen kırılmamaya çalışmak
için kendimi nasılda katı tutup özümden uzaklaşacağım.
Hatta hassasiyetimin kaybına bile neden olacak.

Hayatımı ben yönetmek istiyorum............

29 Ekim 2006 Pazar

Korkunun insan hayatı üzerindeki etkisi

En temel dürtülerden bahsetmek gerekirse korkunun yeri tartışılmazdır.
Canlı organizmaların üç dürtüsü olduğu söylenir.
Beslenmek , neslini , ve kendini savunmak.

Bunları tek çatı altında toplar isek kümülatif bir mantıkda
var olmak olduğunu görürüz.

Peki bunu günlük hayatta nasıl yaşıyoruz?
Nasıl dışa vurumumuz ne şekilde oluyor ?

Örnek olarak ele aldığımızda sosyal statüler içersindeki farklılıklardan
dolayı bir "Büyük balık -Küçük balık" durumu sanırım her an hayatımızda.

Bunun getirdiği psikolojik ağırlık her an hayatımızda.
sınırlarını belirlemek korkunun kontrolünü sağlarmı ?
Bilmiyorum . Korku yönetimi hakkında bir uzmanlığım yok.
Ölülerden korkmuyorum.Bİlinmeyendne korkuyorum.
Daha büyük bir varlıkla kafa kafaya gelip de kaybetmekden korkuyorum.
Barışçıl ve tümleşik bir yaşamın daima var olmayacağını biliyorum.
insandan korkmuyorum. İnsanın bilinmezinden endişeliyim.
Şuan bile bu yazıyı yazarken düşünüyorum ve insandan çok insanın yapabileceklerininbeni sürükleyeceklerinden korktuğumu fark ediyorum.
Basit birkaç düzenleme ile ölümden korkmamayı hemen toparlayabilirm.
ya kısa keseceğim burada ulvi olmanın anlamı yok.
Ölümün ne boka deyecek ?Benim burada olmamın sebebi insan neslinin
bir üyesi olarak neslimi yüceltmek. Gel gelelim bu durumda sadece kendi
soy ağacımı koumam gerekecekmiş gibi bir durumla karşı karşıyayım .
Yinede fedakarlığına ve özüne inandığım her insan için bunu yapmam gerektiğine inanıyorum.
Bu şekilde düşününce aslında miras olarak bırakılanın sadece genler değil anlayışda olduğunu düşünüyorum.Bilginin mirası,kültürün mirası belkide ruhumuza işlemesi gereken o ince motiflerin mirası.


İnsan olarak hak etmeliyiz ve bunun için ne yazık ki daha fazla fedada bulumamız gerek.
Ayakda kalmalı ,ayak uydurmalı,ve yüceltmeliyiz.

Saçma sapan zırvalarla değil. Özümüze bağlı kalıp ,çekirdeği koruyup,üzerine bina edeceğimiz
her yeni bilgi ile ,Kültürü geliştirerek ,belirgenliştrerek,Gıpta edilmesini sağlayacak kadar güzelleştirerek yapmalıyız.

Eskiler güzellikleri överdi şimdiler kolaylıkları övüyor.

Ben kendimi buluncaya kadar sanırım en az bir 5-10 sene daha geçecek.

O vakte kadar daha çoook görüşeceğiz .

Bu sabahlık bu kadar.
Korku ile ilgili genel değerlendirmeler yapmak iyetindeydim. ama dayanamadım.
Daha insancıl olan yüzeysel korkuyu tekrar inceleyeceğiz....

Günün menüsü

Bu aralar izlediğim filmlerde oldukça sık rastladığım bir olgu.
Gerek bedensel gerek zihinsel olarak kendilerini tükettikleri gibi
Yamyamlığın farklı örneklerinide sergilemenin yanında insan eti
yemeyide bir bir flashback tadında menüye oturtmuşlar piramidin
tepesindekiler.

Nereye gidecek bu işin sonu ?
Neleri ükettik. Daha tüketecek ne kaldı ?
Şu an hayvanlaşma sürecindeki hangi noktadayız sizce ?