19 Aralık 2006 Salı

Şimdi bir dostumu okuyacaksınız onada kulak verin.

ARA...

Uzun bir ara verdim. Evet 2 hafta benim için oldukça uzundu ve bu sırada birçok şeyi görme şansı yakaladım.Her nekadar bilincimi kontrol altında tutmaya çalışsamda farkındayım ki oldukça tehlikeli bir durumdayım.Sinir sistemimin bir oyunu olup olmadığını bilemediğim bir güç yaşıyorum. İnanılmaz bir açlık ,delicesine bir hiddet,ve doyumsuzluk.Sorunlara çok kısa sürede cevap verebildiğim ve çözüm bulabildiğim gibi bazı durumlarda kontrolümden çıkan bir durumda söz konusu.İlacın aslınd abeni nasıl kontrol altına aldığını fark etmem bir yana.İnsanın nasılda kimyasal bir varlık olduğunu görmek başka bir durum, hatta bir acınası durum.Daha durgun,daha ciddi,daha dengesiz ama bir okadarda acımasız ve hiddetliyim.Aslında sinirleirm falan bozuk değil.Psikolojik olarakda bir sorun yok. Bu benim olan ,yaşayan, karar veren, tepki veren ben.İlaçlı halim ise uyum sürecindeki ben.Bunu istemşyorum.En önemlisi insanların acımadığını farkına vardım.Burada gerçekden iyi muamele görmeyi hak eden çok ama çok az kişi var ve sadece onara merhamet göstereceğim.Sanırım yeni bir doğuş söz konusu yeni bir güç, Yeni bir ben.Çok şey değişecek ...

5 Aralık 2006 Salı

Olanlar , bitenler

Farkındayım seni çok uzun zamandır ihmal ettim.Ama hayatımda öyle bir durum olduki koşuşturma sırasında bende boşaltamadım içimi.Belki bunun kirini tortusunu hala taşıyorum içimde.Kimbilir belkide bu yazıdan sonra neler olacak.

Geçtiğimiz günlerde olanlar beni oldukça şaşırttı. Hayatımda yapmadığım şeyleri yaptığım gibi,Görmediğim şeyleride gördüm. İlk defa arkadaşlarımın benim gözüm önünde benim için çabaladıklarını gördüm.Heleki bu arkadaşlarımdan bir tanesi daha yeni tanıştığım diğeri sie daha yüz yüze görüşemediğim arkadaşlarım.İçimi kaplayan sıcaklığı tarif edemem.Hayatımda hiç bu şekilde bir mutluluk ve seviç yaşamamıştım.Yüzüme yerleşen o mahçup gülümsemeyi hala yanaklarımda hissediyorum.Umarım arkadaşlarımın bu çaba ve emeklerine layık olurum.

Diğer olaya gelince..
Kafamda hala özgürlükle ilgili sorgulamalar devam ederken hayatmda hiç yapmadığım birşeyi yaptım.Sonuçları oldukça değişik deneyimler yaşattı.Hiçde içerisinde bulunmadığım bir kesimin parçası oluverdim bir süreliğine.Sanırım etkileri daha bir süre devam edecek ve hatta asıl büyük olguları daha sonra gözlemleyebileceğim.Ama yinede oldukça değişikti.İnsanların nasıl vahşi olabildiklerini.Nasıl düşünmedne hareket edebildiklerini.Sağduyunun ne kadar önemli olduğunu.İçgüdülerimin nasılda beni koruduğunu ve daha fazla kulak vermem gerektiğini.Hatta o kulak vermem gereken duygunun nasıl birşey olduğunu bile öğrendim.Birde aslında ne kadar güçlü ve akıllı olduğumu öğrendim.Hayatta nelerin avantaj olabileceğini öğrendim.

Dersler bitmiyor.Bakalım daha neler öğreneceğiz...

28 Kasım 2006 Salı

Kendim

Özgür olmak ne demek bunu etraflıca düşünmek lazım.Ne kadarözgürüz ? Nasıl özgürüz? Hangi zamana kadar özgürüz ? Bir kitapta okumuştum sanırım , yada bir dostum söylemişti. Fark etmez ikiside bir dost değilmidir ki ? Hergün aynı yolu kullanmamamı öğütlüyordu.Her seferinde farklı yollar deneyerek yeni şeyler öğrenmenin yolunu açık tuttacağımı belirtiyordu.Buna yeni insanlar da dahilmidir ? yeni deneyimler ? Yeni yaşanmışlıklar ? Arıyorum hala kendimi.Bulduklarım arasında kendimi arıyorum.Daha oturması gereken o kadar çok taş varki.Bu arayışın hiç bitmeyeceğini hiç bitmemesi gerektiğini biliyorum.Sürekli daha fazla öğrenmem ve aramam gerek. İçinde bulunduğum oda git gide daralıyor.Duvarlar üzerime geliyor. Ben ise sürekli genişleyen cüssem ile orada sıkışmanın eşiğindeyim.Penceremden dışarıyı görüyorum.Pencereyi bir kapıya dönüştürmek için çalışıyorum. Önümdeki engelleri aşacak kendimi özgürlüğe çıkaracak gerçekleri arıyorum. İlişkilerimi bile sorguluyorum.Onların bile rahatsızlıklarını fark ediyorum.Bana ne derece ket vurduklarını görüyorum.Bütün bunlar beni daha ileriye itiyor.Arayışım sürüyor.

Sürecekde...

26 Kasım 2006 Pazar

Sorular , cevaplar

Hani parmakların arasından akar sular. Nekadar tutmaya çalışsakda nafiledir.
Filmlerde kum tanelerinin elimizden akıp gitmesi ile sembolize edilir hep .
İşte o derece çaresiz hissediyorum kendimi.Hayatımda ilk defa geri dönülmez
bir karar aldığımı bu kadar kısa sürede irdeleyebildim. Kötümü oldu?
Hayır sonuçlarını kontrol altında tutabilirsem kötü olduğuna dair bir yorum gerekmeyecek.Yinede kontrol dışı etkenler insanı tedirgin ediyor.hiçbir şey yüzde yüz güvenli değil.Yok daha paranoyak olmadım.Sadece insanları tanıdıkça şaşırıyor, şaşırdıkçada ne kadar cahil olduğumu fark ediyorum. Öğrenmem gereken çok şey var.Görmem gereken çok şey var.Duymam gereken çok şey var.Yaşamam gereken çok şey var.Ne halt ediyorum ben demeden önce dikkat etmem gereken çok şey var.

Hayır pişman değilim çünkü.....

Güvendim.

24 Kasım 2006 Cuma

Alt ,üst ,orta

Selam sana , yada bana .Nasılsa kendimi anlatıyorum kendime.Günümde yaşadığımı gecemde sorguluyorum.Gecemde gördüğümü günümde ayıklıyorum.Zamanın geçiştirildiği bir hayatın kenarları kırık bir tabakda sunulmuş ziyafetinden haz alamadığım bir dönemecine daha geldim .
Sorgulamalarımı incelemeye devam edip kendimi kobay yaptığım bu deneyde göreceğim insanlığın değil kendi gerçekliğim olacaktı.Burada okuduklarımı evde denememeliyim çünkü özel şartlar altında yapılan bu deneyler her zaman için ayrı sonuçlar verir.Neyse madem konunun profesyoneli havasında girişat yapmışım bari hakkını vereyim.

Üç tür karar odağı fark ettim. Kararları üç merkez tarafından yönlendiriliyor. Bunlar yukarıdan aşşağı aklımız ,kalbimiz ve kasıklarımız. Önem sırası değişiyor.Buna bağlı olarak önem sırasındaki sabitlerin değişikliğide insanlara renk katan ayrılıkları oluşuran etkenlerden biri.

Bütün bunlara nereden mi çıktı ?
Bu gün öncelikle kasıklarımla isteyip ,sonra kalbimle red ettiğim ve en sonunda da beynimin tutarsız bir durumdan dolayı hissettiği rahatsızlık sonucu dışladığım bir karar verdim. Çok zor oldu bu kararı vermek.Kolay değildi.Her gün değişti kararımın ağırlığı. Kötü bir deneyimdi.Fizik dersindeki vektörel kuvvetler tarafından parçalanıyordum sanki . Her bir gerçek beni başka yöne çekiyordu. İşte hepsi bu. Olan biten yapılan hissedilen bu.Artık yalnızım ve kararımı bir kere daha sorgulayacağımı düşünmüyorum.....

Bazen hızlı karar vermek gerek ; )

21 Kasım 2006 Salı

Unutmak

Ne şekilde ele alındığına bağlı olarak unutmak. Şifa niyetine unutmak,ceza yerine unutmak.
Şuan aklıma başka türlüsü gelmiyor.Kendimi sorguluyorum. İnsan olarak aslında hiç unutmamalımıyım diye ?Belkide kusursuzluğun anahtarı unutmamakda yada tam tersi unutmakda mı ?Dün bir farecik vardı.Bu gün ise yok.Babamın koyduğu yapışkana öyle bir yapışmıştı ki kurtaracak hiçbir yeri kalmamıştı.Beslenmeye ve var olmaya çalışan zavallı minik bir canı oracıkda harcamıştık.Öldü sanıldığı için öyle yapışık bırakılan o minik bedenin halen nefes aldığını gördüğümde içim sızladı.Vaktinden önce ölümünün sebebi bizdik.Elim varmadı bir darbede öldürüp canını almaya.Kıyamadım, kıymam gerekirdi daha fazla acı çekmemesi için kıymam gerekirdi.yavruları vardı muhtemel ve o artık geri dönmeyecekti.Hala içimde pişmanlığı var.Ama ister inanın ister inanmayın 15 dk sonra ıslık çalıyordum.Bu ne kadar doğru ? O bir candı, hayvan olması önemli değil ama ben ıslık çalıyordum.Kendimden utandım.Nasılda unuttuğumu fark ettim.Hatırlamak için nekadar çaba sarf ettiğimi düşündüm.Hala hatırlıyorum ama yinede o ilk an gibi değil.Bundan utanmamalıyım demek doğrumu onuda bilmiyorum. Belkide normal adı altında yozlaşıyoruz.Yada ben manyaklaştım kendimi gereksiz zora sokuyorum.Bilmiyorum...


Bildiğim tek şey bu halde iken içimin rahat etmemesi.

19 Kasım 2006 Pazar

Benmiyim yoksa isteklerim mi?

Bugüne gelirsem.
FRP oynadık bu gün Gençliğinde demircilik yapmış.Sonra yeteneği fark edilince büyücülük loncası tarafından eğitime kabul edilmiş bir büyücüydüm ben. Bira içmesini sohbeti seven, yalınlık taraftarı,iğrenç olan ve baskıcı olan herşeye karşı,sevgi dolu ama şiddeti ve nefreti yıkıcı olabilen bir büyücüyüm ben.Yaşımı kimse bilmiyor.İçimde taşıdığım yarayı da. Orta yaşlı, çokça dil bilen , içindeki derin bilgi ve saygı bilinmeyen. Görünüşte neşeli ve şakacı , eğlenceli yüzü ile belki ciddiye bile alınamayacak biri idim. Bu benmiydim yada ben bu mu olmaya çalışıyorum ? Zamanla göreceğim bana yol gösterecek. Kimbilir belkide beni gerçekden kendimi bulma konusunda istediğim noktaya getirecek ve yaşamam gereken macerayı bana yaşatacak .

Ağladım ben

Çok sık yazamıyorum farkındayımYazamadığım zamanlar beni rahatsız eden herşey beynimin karanlık derinliğine doğru yola çıkıyor ve kaybolup gidiyor.Daha doğrusu siz kaybolup gittiğini düşünüyorsunuz. Aksine onlar sadece görüşümüzden hatırımızdan çıkıyorlar ama hala orada olup bizi zehirliyorlar. Dün ağladım ben. Belkide bu dünyada insan üzerindeki ilahi dokunuş olarak görebildiğim tek şeydi.Fedakarlık gördüm ben.Filmde bile olsa ,düzmecede olsa fedakarlık gördüm.Çıkar olmadan sadece sevdiği için fedakarlık gördüm. Belkide bir umttu benim gördüğümBelkide gerçeklerdi bilmiyorum. Ama ağladım ve mutlu oldum.İçim içime sığmıyordu sinemadan çıkışta.Üzülüyordum geride kalanın bağımlılığını görünce.Ama seviniyordumda insanlığını görünce.Allahım ne güzel bir duygu idi o.

Daha fazla birşey yazmak istemiyorum bu konuda.Sadece mutlu oldum ve ümidim arttı hepsi o.

16 Kasım 2006 Perşembe

İstek

Bende yaşamak istiyorum yaaa.
Deniz kenarına gidip dalga sesi dinlemek istiyorum.
Gri gökyüzü altında balıkçı kazakla oturup rüzgarı yüzümde hissetmek istiyorum.

Yüzüme su zerreleri gelsin.
Köpeğim kumları eşelesin istiyorum.

Kulubeme dönüş yolunda ıslak ot ve kekik kokularını almak istiyorum.
Şöminemdeki ateş dışına duyacağım tek sesin radyo tiyatrosu olmasını istiyorum.
Düz bir masanın pencere kenarında düz bir sandalye ile beni beklemesini , dolma kalemimin kağıdın üzerinde gezerken hışırdamasını istiyorum.

Fincanımın emayeden olmasını, kahvemin ateşte pişmesini istiyorum.
Postacıdan mektup beklemenin heyecanını istiyorum.

Köyün uzakda olmasının tadına varmak , kahvaltıda ekmeğimi kendim yapmak istiyorum.
Ben hep böyle yaşamak istiyorum ve beni böyle yaşarken kabul edecek bir eş istiyorum.
Kitap okumak, okurken karşılıklı gözlüklerin üzerinden bakıp kesişmek istiyorum.

Hırssız yaşamayı göze alabilecek bir insan istiyorum.

Sanırım ben çok şey istiyorum....

Zamandan tasarruf

Bu gün yeni bir kavramla tanıştım.Aslında çokda yeni değil ama ikinci defa fırınlanmış simit kıvamında bir yenilik bu.Zamandan tasarruf diyorlar.Bu öyle bir kavram ki her yere uyarlanabiliyor.Örneğin sevgilinizi zamandan tasarruf adına aldatabilirsiniz.İşinizi zamandan tasarruf adı altında şişirebilirsiniz.Arkadaşlarınızı zamandan tasarruf adı altında satabilirsiniz.Annenizi zamandan tasarruf adı altında duymayabilirsiniz. vs. vs.

Liste uzun insanın aklına binlerce uyarlama alanı geliyor.Her türlü leş işi zamandan tasarruf kılıfına geçirebilirsiniz. Sanki dışarı çıkmadan önce sırtınıza geçirdiğiniz bir yelekmişcesine universal bir kullanım alanına sahip.

Aslında değil.Onu bu kadar etkin kılan bizim onu kötüye ve işimize göre yorabilme yeteneğimiz.
Yetenekden çok isteğimiz.Hani tabiri caizse uysada uymasada ... durum bunun gibi birşey. Korkmamız gerekiyor değilmi bence evet sizce ? nereye kadar ? Bilmiyorum dayandığı yere kadar sizce ?

15 Kasım 2006 Çarşamba

En sinsisi,en leşçisi ,en ....

İnsanoğlunun arada kalmasını birçok sebebi var. Arada kalmakda ne diyeceksiniz.Arada kalmak bu tanımsız durumumuzun yeni ifadesi. Sanki arada kalınca tü kaka oluyoruzya kimse arada kaldığını kabul etmiyor. Basbayağı aradayız işte.Var olmak vede kendi türümüzü,daha doğrusu genimizi devam ettirebilmek için olan dürtüler ve istekler ile insan olmanın getirdiği o ağırlık yani, ruhun , zihnin ve bilincin verdiği ağır sorumluluk arasında arada kaldık.Tercihini yapanlara en mtlu diyemeyeceğim yok öyle bir tercih. Varlık olarak ikisnin arasındaki bu derede yıkanmaya mahkumuz.Zihni öne çıkartsak Mr Spock modeli olurduk ne eğlenceli.Güdü ve dürtüleri ileri sürsek buseferde düzerman olup çıkardık artık. Para için düzerdik.Zevk için,tatmin için düzerdik.Bedenleri düzerdik.Yetmezdi beyinleri düzerdik.Benlikleri ipe dizip Hayatlarını becerirdik. Ay ne hoş değilmi ? Kuyruğumuzdan çivilenmişçesine sabitiz.Enfazla biraz oraya biraz buraya uzanabilecek kadar imkanımız olacak şekilde lanetlenmişiz. İşte insanın durumu bu ve biz bu durumda yapabilecekelrimizi sergiliyoruz.

Bu ayrım sağdan sola ise birde yukarıdan aşağıya doğru bir scala var.Bu scalaya göre bunu bilgece kabullenenler altta , onun üstünde zavallı yemlikler, onun üstünde kendini zeki sanan
gerzekler ve ne yazık ki en üstte en acımasızlar. Ben şimdi nerede durayım ? Kendimi nasıl devam ettireyim ? Soyumu mu düşüneyim? Irkımı mı? Yoksa Ülkemi mi ? Ben ne halt edeyim ?

Şuan yapabileceğim sistem arasında takılmamak için köksalmamak . O yandan bu yana geçerken içinde bulunduğum kasta aykırı düşmemek. Ve beklemek, zamanı geçirip uygun yeri görmek . O verimli ve doğru yeri bulmak. İnsanca ve hak ettiğimce yaşayabilmek için yerimi ve zamanımı beklemek.

Kuyruğumdaki çiviyi çıkartmaya çalışıyorum ;)

11 Kasım 2006 Cumartesi

Evet ne bekliyorsunuz ki ??!?!???!!!

Bu bir günlük ve her günlük gibi sahibini yansıtacak.
Şuanda olduğu gibi.

Canım sıkkın. Manic ile depresif arasındaki ince çizgide parande atmaya çalışıyorum. Neden böyle gereksiz birşey yapmaya çalışıyorsun derseniz bende bilmiyorum.Sanırım şu etkenlerden olabilir.
Mevsimsel geçiş,malli sıkıntı,sosyal çöküş,ben merkezli dünyamda varlık savaşları, vs. vs.

İki gündür oldukça yoğundum yazmamakla hata ettim şimdi kafamda bir kova çöp var.
Fark ettiğim şeyleri yazayım Öncelikle kendimdeki harekete geçme dürtüsü eksikliğini gidermeye daha doğrusu bunu kapatmaya çalışıyorum.Bu süreç içersindeyken itelemelerle geldiğim noktada insanlar bana engel olduklarında dünyam başıma yıkılıyor.Sanırım ençok sinirlendiğim şeylerden biri bu. Diğeride en yakın gördüğüm insanların beni anlayabileceklerini düşünüyordum.Sanırım duygusal düşünmek ile mantıksal bir çerçeve içersinde olmanın arasındaki farkı ben algılayamıyorum Şöyleki yakınımda olan herkesin benim gibi düşüneceğini hatta benim seviyemde olacağını otomatik olarak kabulleniyorum. Halbuki gerçeğin farklı olduğunu yeni yeni fark ediyorum.Mesela aileniz, atamazsınız satamazsınız en yakınınız halindedir en önemlisi siz onları, onlarda sizi seçmemiştir . İlahi bir piyangodan birbirinize çıkmışsınızdır.Ebeveynlerin bu konuda tek avantajları gelişim süreçlerimizi ellerinde tutmalarıdır.Eh buda pek küçümsenecek bir avantaj değil. Benim bireysel hatam bu ilahi komediyanın kaotiği üzerine gelişen bir durum.Boynuzun kulağı geçme süresi fazla kısa ise boynuz bunu kaldırabilecek olgunluğa gelmeden ara bir konumda kalabiliyor. Dialog kopukları.Şimdi ebeveynleri iyi incelemek lazım yarınım için modellerim onlar çünkü.

Ve unutma herkes aynı değil,denk değil,eşit değil,Sadece yaradılışdan gelen ,insan olmakdan ileri gelen bir eşitlik söz konusu .Sözde eşitlik.

Fark ettimde benim sözcük bilgimde tüm insanları belirten bir kelime yok. Yani ırk desen alt kolları var. Nesil desen alakası yok.Tür demek belki teknik olarak uygun ama dil olarak tuhaf kalıyor sanki tam karşılamıyor. Bu eksiklik benden mi yoksa bunu bana hissettiremeyen çevremden mi geliyor ?

9 Kasım 2006 Perşembe

Zorlama ile bazlama arasındaki fark.

Kendi içindeki sorumlulukları bilirmisin ? Yada kendi hayatın içinde kaçtığın ama yapmak zorunda olduğun sorumlulukdan çok zorunlulukları ? Hep bir hesap kitap durumunda kalır insan.Bu kah vicdani değerlerden ,kah ahlaki dengeden yada baştan aşşağı korkudan olur.Sebep ne olursa olsun içimizde sanki gerinip gerinip kafatasımıza omur atarcasına bir his yaşarız. Sanki bu şekilde yere mıhlanmış ayaklarımızın mecburi olarak ilerlemesini sağlamk üzere gövdeyi devireceğimizi düşünürüz. İşte buna zorlama diyorlar. Gerçi şahsi zorlama ile başkasına uygulanan baskı arasındaki fark pek öyle ince değil ama biz yinede onu başka bir yoruma bırakalım.Bu gün kendim zorladım ben.Ağacı yıkmak üzere sahibi bakıcısı tarafından dürtülen bir fil gibi kafamı dayadım hayata ve bastırdıkça bastırdım. Önce vıcık bri suçluluk özsuyu çıktı. Sonra bazı çatırtılar duyuldu.Ben yerimde saydım o bana karşı durdu.Belli bir direnç noktası vardı ve ben onu bulmalıydım.Hayatımı kurtarmak içinmişcesine bu engeli aşmalıyım diye kendimi zorladım.Bakmayın böyle zorladığıma bu bir arkadaşımın açıklamasına göre beynin sol ön lobuna yeterince kan gitmemesinden ileri gelen bir fizyolojik sorunmuş. Bizim işlemci arızalı çıktı garantisi yokmu diyemeyeceğim bir durumda olduğumuza göre nasıl ittirip kaktıracağımızı öğreneceğiz.
Kısaca sizlerde bu sorun yok yada var belkide az. İlgilenmiyorum ben sadece bu niteliğimin benden alınmasının karşılığı olarak bana bahşedilen hayal kurma yeteneğim ve tasarı gücümü düşünüyorum.. Ömür bu şekilde kendine acımakla geçmez değilmi ?

7 Kasım 2006 Salı

Test ,kontrol deneme AMAN DENEME !!!!

Uf ya bu metabolik faliyetlerin belli süreçlerden sonra gözlemlenebilir olması beni biraz sıkıyor . Fazla etki tepki durumundayım yada ben mi hızlı yaşıyorum ne.?Her neyse yazmadığım süre içersinde gelişenler. Kişisel alanımı belirlemek gibi bir takıntı edinmedim ama yinede çevremde bir boş ve özgür alan oluşturmaya çalışıyorum.İnsanların süpermeni değilim ve onlar yardım istese bile güçlerini aşan birşey olmadığı sürece pasif kalmaya niyetliyim.Karşındakinin kafasından geçeni direkt yüzüne söyleyip gafil avlama taktiğinde yaptığım hatamı buldum... Sabırsızım.Sakin ve sade yaşantıma geri dönmeye çalışırken yaptığım tercih hatalarınıda buldum sanırım dümeni kontrol altına alabileceğim.İçimde ince ayar yapmam gerektiğini fark ettim.Çok ince ayar yapabilmen için çok sakin olup,çokda iyi dinleyip gözlemlemelisin. Bakalım kısmet olursa artık .

6 Kasım 2006 Pazartesi

Farklı bakış açıları..

Bu gün verimli bir gündü.Neleri yapıp neleri yapmadığımı anlatmayacağım.Sadece şu vardı bir bakış açısına daha sahip oldum..

Özetleyelim.

Çocukluğumuzdan itibaren iyi ebeveynlerin bize aktardığı ve verdiği gibi kendimizden çok dışarıyı düşündük.Amaç çevrede sen başkaları iler ilgilenirsen ve herkes aynı şeyi yaparsa seninlede ilgilenilecektir mantığı idi yani sorumluluk zinciri.Diğeri ise her kes kendinden mesul olsun kalan vaktinde de sağa sola koşsun idi.Şimdi hangisi daha verimli tartışmaya açık aslında ama ortada olan birşey varki şuan için hem ben merkesciliğin bencil kısmını almışız hemde toplumdan da aynı ilgiyi bekler halde kalmışız.Kısaca tam bir felaket.Kendin boğulurken başkasını yüzdürmeye çalışmak nbekadar akıllıca ? Buda taktire şayan bir davranış ama çokda mantıklı değil.Yapılması gereken öz benliği güçlendirip öncelikli ihtiyaçları belirlemek ve sağlamak.Eğerki vaktin ve gücün kalırsa sadece ama sadece hayati konularda başkalarına yardıma koşmakBu yaşam tek başımıza koşacağımız bir yolculuk ve her nekadar eşler ve ailede olduğu gibi birbirimizin sırtına yaslanarak yükselsek de özü sağlam tutmazsak onlarada sağlam bir dayanak sunmamış oluyoruz.Bu doğru bir yol değil.Kimseye birşey anlatmakda ispat etmekde zorunda değilim.Ben karşımdakini doğru anlamaya çalışıyorum ama karşımdaki beni anlamaya çalışıyormu ki?
işte bu soru önemli çünkü aşırıya kaçmamak kaydı ile bu bize karşımızdakinin gözündeki anlamımızı gösterir. Bunu deneyeceğim.....

Sanırım buldum.

İnsan oğlu ile ilgili araştırmalarda kendimi örnek almam nekadar doğru olur bilmiyorum ama fark ettiğim birşey var.Zihin ne kadar engin olursa olsun Ego yardımıda olunca hep yenilerin peşinde koşuyoruz.Halbuki bizim bir gücümüz var ve gerçek güç odaklanmış , kayıpsız güç demektir.Bugün bunu düşündüm. NEDEN doğaya hükmedemediğimizi düşündüm. Çözüm çok odaklı bir çözüm değil.Çözüm tek odaklı olmalıydı.Eğer ki birim mükemmel ise , yani sıfır hata ise, ozaman birimler arası hierarşi ile mükemmel bir kontrol kurulabilir.Bunu ilahi mekanizmada da görüyoruz.Meleklerin herbirinin bir görevi vardır. Her nekadar kendi iradeleri varsada (örnek şeytanın başkaldırısı) yorum yapılmaz başka işe karışılmaz. Zaten ilk denge sorunuda şeytanın başkaldırısı ile başlamadımı? Bazen düşünüyorumda şeytanın bize bu şekilde hükmedebilmesi acaba içimizdeki o güdüden çok onunla akrabalığımız olmasın ? Yasak meyvayı yiyinceye kadar insan uslu, meraklı, ama itaatkardı.Şimdi ise baktığımızda kibirli,arsız,başına buyruk,bozguncu ve bencil.Konumunu düşünür isek Şeytan meleklerin en kıdemlisi idi.Yani en özelliklisi, en güçlüsü ve en ilerisi açık olanı.Ve insan ona bir üst olarak geldi.Bu noktada bir şey beni dürtüyor sanki şeytan baz alınarak yaratılmışız, yani mimarimiz aynı ,soyumuz aynıda sanki islah ediliyormuşuz gibi geliyor.Temel aynı olunca yoldan nasıl çıkacağımız aşikar..


Asıl konumuz olan oto-kontrole gelir isek yapmamız gereken öncelikli şey şu..

Basit yaşamak.Basitliğin içersinde odaklanarak güzelliği bulmak.Yolundan sapmana neden olmayacak şekilde ileriye bakmak ama sadece tek birşey için bakmak.Tatları karıştırmak insan oğluna herzaman haz vermiştir ama yalın tatların düzenliği ve dengesi hiçbirşeyde yoktur.Bunu hayatımızın her noktasına uygulamayı başarmalıyız.Dün akşam aradığım cevabı şimdi buldum.
Artık yalın olacağım...

Olabildiğimce,kendimi sevebildiğimce,onurumun desteklediğince......

5 Kasım 2006 Pazar

Kontrolümü kaybediyorum.

Şuan sıkıntıdan o kadar koyuvermişliğim var ki kendimi yemeye ve düşünmeye verdim desem yeridir.Aslında bir seyehate ihtiyacım var.Sanırım bu içinde bulunduğum kıskaç beni çok sıkıştırdı.Neyse bir yerden deleceğim bunu Ama oturup düşünmek istiyorum. Yağmurun altında yürüyüp neler oalcağını kesitirp kendimde yine o gücü bulmak istiyorum.İlaca bağlı imişim gibi hissediyorum.Bu beni sinri ediyor. Bu gün yarın derken sanrım ciddi bri düzenleme yapmam gerek.Hatta kesinlikle yapmalıyım ama bunun için gücü nereden bulacağım ?Zayıf hissediyorum kendimi . Kontrolümü yeniden ele almalıyım Bunu kesinlikle yapmalıyım...

İç ihtiyaç

Bir arkadaşım ile konuştum uzun bir süre boyunca.Kısa kestik konuyu ve özetledim.Hayatında neler istediğini hiç bilememiş.Neyi nezaman yapması gerektiğini hiç kavrayamamış.Yaşı gelmiş ama aklı geriden eksikleri topluyor.Bunun sebebine baktığımda ciddi bir yozlaşma sonucu değer yargılarında uzaklaştıkça kendimizi anlamakda zorluk çektiğimizi ,kendimizden koptuğumuzu görüyorum. Ne acı nereden geldiğini bile hatırlamakda zorlanan bireyler haline gelmek.Şuan ki durumumu değerlendiremk istiyorum. Nasıl ki az yemenin ömrümü uzatacağını bilsemde engel olamıyorsam yada kilo vermek için az yemem gerektiğini bilsemde engel olamıyorsam Sanırım insanın benzeri gündelik hazlara ihtiyacından dolayı sürüklenmek kaçınılmaz olmuş.Belkide çocuklarımıza daha küçük yaşta iken gerçek hedeflere ulaşılmasının zor olduğunu ve bu zorluğu aşmanın ne kadar ulvi olduğu konusunda dayanıklılığı,kararlılığı ve sağduyuyu sağlayacak eğitimleri vermeliyiz..

4 Kasım 2006 Cumartesi

Yüklemeler ,yüklenmeler

Çevresel bazda hayatımızın sosyal çevre içersinde geçtiğini düşünürsek bu çevrede bizi birçok şekilde sorumluluk altına alıyor.Bu isteyerek alınmış bir misyon olabileceği gibi bazen istek dışıda yüklenebiliyor.
Hal böyle iken sınırları düzgün koymak gerekiyor. Öyleki yapılan ve yapılacak herşeyi çok güzel düzenlemenin dışında sınırları belirlerken ego canavarımızdan uzak durduğumuz gibi yumuşak yufka yüreğimizide kontrol altına alıp kendi özgürlük sınırlarımızı korumak aslında farkına varmadanda olsa bitki esasındaki yaşamımızın serpilmek ve sağlıklı olmak için ihtiyaç duyduğu alanı sağlamak adına doğru olacaktır.

Aman egoya dikkat !!!!

2 Kasım 2006 Perşembe

Büyük baş hayvan.

Anladım bu dünyada , bu ülkede veya bu gezegende büyük baş hayvandan fazla değerimiz yok. Hal böyle iken yapılacaklarda sınırlı. Tüm çabalarıma rağmen ne yürürlükdeki kararnameyi biliyorlar, ne de kimin neden sorumlu olduğunu. Sadece kendilerinin neden sorumlu olmadıkalrını biliyorlar. Buda tersine bir mantıksal süzgeçle istediğiniz sonuca varmanıza yarasa bile ne dilekçe ile nede başvuru ile kabul ettiremiyorsunuz.Kısaca En iyi yöntem bekle ve göre çıkıyor. Tabiki bedelide 1 senemin yanması Ne ala bir durum. Ne güzel bir yer . V atan cennet ama içindekiler zebani ise sizce buraya ne gerekir ?Bence benim gibi bir baş belası ama dur bakalım .Resmen şehit ve gazilerin yüzüsuyu hürmetine kibrit suyu dökmüyorum yoksa yapacağımı bilirdim .

1 Kasım 2006 Çarşamba

Mecburen mecburiyetten

Uzun zaman önce dillerdeydi MFÖ mecburen..

Bu sabah bunun günlük hayatta aslında ne kadarda etkili olduğunu ve yerinin değişmez olduğunu fark ettim.

Örneğin dün babamla kavga etmiştim ama bu gün bana olan mecburiyetinden dolayı hiç birşey yok gibi davranıyor.
Düşününce örnekler çoğalıyor. Sevmediğimiz insanları seviyormuş gibi yapmak , saygı duymadığımız şeyleri kabullenmek , hatta en basit ve temeli hiç olmadığımız gibi yaşamak.

Halbuki yaşamak delicesine. Karıncanın ayağına basıncaya kadar özgür olmak, çiçekler senden hesap soruncaya kadar sevgi dolu olmak, malını , canını varlığını korkusuzca ortaya koyabilmek , gerisini düşünmeksizin paylaşabilmek , vs. vs.

Kendi durumumuzdan utanacak haldeyiz ama herkes aynısını yapıyor diye bir adam sendecilikdir gidiyor. Hatta vurdum duymazlık , kendini koyu verme gibi insanlıkdan çıkmak için elverişli herşeyide
içlerine katıyorlar. Sanırım bu aslında işimize geliyor. Yani kümülatif bir harekette kimse bireyi suçlamakla uğraşmaz. Tencere dibin kara seninki benden kara denilmesi anlamsız olacağından kimse böyle bir girişimde bulunmayacağından ,ya önde giden delileri bahane ederek , yada giden
varmışçasına iftira ataran bizde aynı şeylerdne yararlanmıyormuyuz ?

Ya kısaca işimize geldiği gibi yozlaşıyoruz.
Normal ,norm, vs. bunlar aslında çok dikkatli kullanılması gereken ve tehlikeli kavramlar . Çünkü önemli kavramlar.

Herşeyi normale göre referans alıyoruz iyi peki ama normal nedir ? Yani normal olması gerekenin kararını hangi sağlıklı , zeki, bilgili,aydın, ileri görüşlü, ve saygın dimağlar ön görüyor ?

Daha önce de yazmıştım bizi tedavi edip yol gösteren psikologların akıl sağlığı ne derece yerinde diye. Ya bu normları belirleyenler ?
Ya bizi manuple ediyorlarsa ? Korkmamız gereken çok şey var.

Ama kaybetmememiz gereken daha çok şey.

En azından bence öyle.....

Bire bir

Günün acısı çıkmazsa olmaz.
Bu sayfalar belkide aklımın beynimin bir sifonu oldu.
Günün pisliğini burada boşaltıyorum.

Bu günün pisliği nedir?

İnsanların yalan söylemesidir.
Öyleki gözümün içine baka baka,Yalanını yakalamama
rağmen söylemesi. Bu beni delirtiyor.Ya zekama neden
hakaret ediyorsunuz ?

Al işte söylüyorum. Zekiyim ben
En az sizin bir buçuk katınız zekiyim.
İki katınız kültürlüyüm.
Dört katınız daha hassas ve duyarlıyım.
İki katınız kadar güçlü ve dayanıklıyım.
Bir çok şeye de herbirinizden fazla yeteneğim var.

Süper insanım ben.....

Çevremdekilere gelince.

Onlar ya ya zeka olarak, ya karakter olarak, yada
kültür veyahut yetenek olarak denk gördüğüm ve
saygı duyduğum istisna insanlar.

Neyse yaa ben artık şunu biliyorum.
Bu şekilde şişinmek bir işime yaramaz.
Bunu gerçekden bri fark olarak aramda tutup
kendimi sürekli geliştirmeliyim ki ağızımı açmaya yüzüm olsun.
Bu sebeple artık herşey daha farklı olacak.


Saygılarımla........

31 Ekim 2006 Salı

Dünüm, Bugünüm, Yarınım

Dün yazmam gereken şeyleri bu gün yazmak kısmet oldu.
Peki dün neler oldu?

Hemen sıralayalım.

Öncelikle devletin kendi birimleri arasında bile iletişim
kopukluğu olduğunu öğrendim.
Kişi , yer , mevki ya da kurum ismi vermeyeceğim.

Size sadece bir tek tavsiye vereceğim.
Konu her ne olursa olsun işlemleri yaparken muhakkak
birden fazla kişiye danışın. Farklı durumdaki üç kişiden de
aynı yanıtı alıyorsanız birşey diyemeyeceğim. Ama ben şahsen
bu kontrolden sonra bir üst merciden onay almadan hareket
etmemeyi ilke edinmeyi düşünüyorum.

Gerisine gelince günün. Biraz bilenmem gerektiğini fark etmişim.
Uğraşmayı bıraktığım için biraz hantallaşmışım.

Günün gözlemleri.
Hala kibar ve emeğe değer veren insanlar var.
Bu insanların Yüksek eğitimli olması dahada sevindirici.
Ne dersiniz sizce hala ümit varmı ?

Neyse neyse dün kendimi iyi hissettiğim bir gündü.
Hatta otoriteye karşı dik başlı mağrur ve de güçlüydüm dün.
Tek canımı sıkan babamın kendini soktuğu durumdan çıkmamak
için hala saçmalaması.Şimdi banada tavır yapıyor.Hatta ben
yokmuşum gibi davranıyor. Bakalım hayatımın içine sıçmaya ve
vicdanen beni tüketmek için ne şekilde devam edecek.
Sınırları çizmezsem beni tüketecek bu. Vicdanen kırılmamaya çalışmak
için kendimi nasılda katı tutup özümden uzaklaşacağım.
Hatta hassasiyetimin kaybına bile neden olacak.

Hayatımı ben yönetmek istiyorum............

29 Ekim 2006 Pazar

Korkunun insan hayatı üzerindeki etkisi

En temel dürtülerden bahsetmek gerekirse korkunun yeri tartışılmazdır.
Canlı organizmaların üç dürtüsü olduğu söylenir.
Beslenmek , neslini , ve kendini savunmak.

Bunları tek çatı altında toplar isek kümülatif bir mantıkda
var olmak olduğunu görürüz.

Peki bunu günlük hayatta nasıl yaşıyoruz?
Nasıl dışa vurumumuz ne şekilde oluyor ?

Örnek olarak ele aldığımızda sosyal statüler içersindeki farklılıklardan
dolayı bir "Büyük balık -Küçük balık" durumu sanırım her an hayatımızda.

Bunun getirdiği psikolojik ağırlık her an hayatımızda.
sınırlarını belirlemek korkunun kontrolünü sağlarmı ?
Bilmiyorum . Korku yönetimi hakkında bir uzmanlığım yok.
Ölülerden korkmuyorum.Bİlinmeyendne korkuyorum.
Daha büyük bir varlıkla kafa kafaya gelip de kaybetmekden korkuyorum.
Barışçıl ve tümleşik bir yaşamın daima var olmayacağını biliyorum.
insandan korkmuyorum. İnsanın bilinmezinden endişeliyim.
Şuan bile bu yazıyı yazarken düşünüyorum ve insandan çok insanın yapabileceklerininbeni sürükleyeceklerinden korktuğumu fark ediyorum.
Basit birkaç düzenleme ile ölümden korkmamayı hemen toparlayabilirm.
ya kısa keseceğim burada ulvi olmanın anlamı yok.
Ölümün ne boka deyecek ?Benim burada olmamın sebebi insan neslinin
bir üyesi olarak neslimi yüceltmek. Gel gelelim bu durumda sadece kendi
soy ağacımı koumam gerekecekmiş gibi bir durumla karşı karşıyayım .
Yinede fedakarlığına ve özüne inandığım her insan için bunu yapmam gerektiğine inanıyorum.
Bu şekilde düşününce aslında miras olarak bırakılanın sadece genler değil anlayışda olduğunu düşünüyorum.Bilginin mirası,kültürün mirası belkide ruhumuza işlemesi gereken o ince motiflerin mirası.


İnsan olarak hak etmeliyiz ve bunun için ne yazık ki daha fazla fedada bulumamız gerek.
Ayakda kalmalı ,ayak uydurmalı,ve yüceltmeliyiz.

Saçma sapan zırvalarla değil. Özümüze bağlı kalıp ,çekirdeği koruyup,üzerine bina edeceğimiz
her yeni bilgi ile ,Kültürü geliştirerek ,belirgenliştrerek,Gıpta edilmesini sağlayacak kadar güzelleştirerek yapmalıyız.

Eskiler güzellikleri överdi şimdiler kolaylıkları övüyor.

Ben kendimi buluncaya kadar sanırım en az bir 5-10 sene daha geçecek.

O vakte kadar daha çoook görüşeceğiz .

Bu sabahlık bu kadar.
Korku ile ilgili genel değerlendirmeler yapmak iyetindeydim. ama dayanamadım.
Daha insancıl olan yüzeysel korkuyu tekrar inceleyeceğiz....

Günün menüsü

Bu aralar izlediğim filmlerde oldukça sık rastladığım bir olgu.
Gerek bedensel gerek zihinsel olarak kendilerini tükettikleri gibi
Yamyamlığın farklı örneklerinide sergilemenin yanında insan eti
yemeyide bir bir flashback tadında menüye oturtmuşlar piramidin
tepesindekiler.

Nereye gidecek bu işin sonu ?
Neleri ükettik. Daha tüketecek ne kaldı ?
Şu an hayvanlaşma sürecindeki hangi noktadayız sizce ?

28 Ekim 2006 Cumartesi

Ya vallahi alem bu millet

Aşşağı yukarı 40 dk dır erotik itiaflar okuyorum. Gülmekden koptum.
Herkes bir şekilde egosunu tatmin peşinde. Hani öyle bir palavra sıkıyorlarki
sormayın gitsin

Bu kadar mı zavallılar. Yok efendim uzun sürüyormuş,
efendim bu kadar kadın olmuş muş.

Dikkat ettim hepsi bir şekilde egoya dayanıyor.
Arada gerçek ruhu yakalayıp da itiraf yapan birkaç kişi
beni cidden güldürdü. allahda onları güldürsün.

Ama gördüğüm milletin fantazi adı altında hala kız,ı dayı oğlu
demeden nerede delik orada çubuk misali dağıtmaları idi.

Olmaz mı tabiki enteresan şeyler olur ama bu kadar böbürlenecek
birşey cidden yok. Aha ben 103 kilo ve 180 im hatta bazı yerlerde
176 olduğumu söylüyorlar. herne zıkkımsa koccaman bir
göbeğim var. kısaca felaketim lan. Para yok pul yok kariyer yok.
Tip hiç yok. Umurumda da değil aşın şu kompleksleri.
2 sorunum var.
Birincisi sağlık olarak kilonun bana iyi gelemediği ama
ne yapayım anam babam guatr hastasıyız .

ikincisi üstüme göre kıyafet bulamıyorum. yoksa gerisi yalan yaa.
Kadınla rokadar salaklamışlarki artık belli kriterler peşinde koşuyorlar.
Bu da beni cezbetmiyor. Kadının aptalı çekilmiyor..

Bakalım neler çıkacak ???????

Depresif bir gün

İyi haber Mehmetin araba ile çıakrken kediyi fark etmesi sonucu 45 dk uğraş ile işe geç kalması ama kediyi arabadan atması oldu.
Kötü haber yok aslında. Sadece ben kendimi çok hoş sohbet hissetmiyorum.
Sanırım canımın sıkkınlığından çok kararların bana değilde dış etkenlere bağlı olması keyfimi kaçırıyor.

Birde fark ettim ki kesinlikle çevremde zeki insanlar istiyorum.
Şuan entellektüel bir sohbete ve beynimi çalıştırmaya okadar çok ihtiyacım varki.
Bana ilaç gibi gelecek eminim.

Neyse bu gün sıkıntılı ve standarttı yarın neler olacak göreceğiz
Belki akşama değişiklikler olur.

Ne dersin hayat beni şaşırtırmsın bugün ?

27 Ekim 2006 Cuma

Deli olacağım !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Ben bu insanları anlamıyorum..
Nedir derdiniz bukadar mı küçüksünüz ?
neymiş efendim görevimden kaçıyormuşum.
Neymiş efendim o borç namus borcuymuş.

Ya delirtmeyin beni.

Türlü mavralarla işi kitabına uydurunca
onurlu oluyoruzda yasal ve meşru olan
hakkımı kullanıncamı onursuz oluyoruz ?
Sizide gördük. Sizde kitabına uydurdunuz.
Benim üzüldüğüm gerçekden değer sahibi
olanların hak ettiğini görememesi.
Canım saf insanları sırf fırsat eşitsiliği
ve salak derecelendirme , gerzek yönetim
politikaları ile kullanıp harcıyorsunuz.

Ben ona üzülüyorum. O insanlara üzülüyorum.
Ama dünya adaletleri bir yer değil.
Ben herkese kardeşim gibi davransamda
aralarından nasıl biri çıkıp beni arkadan
bıçaklayacaksa ki bu hayatın gerçeğidir
muhakkak olur. Düzen bozulmaya mahkumdur.

Herkes hak ettiğinden fazlasını ister bu doğaldır
İnsan olmak böyle birşey. Ama ideal insan olmak
öyle değil.

Sistemi şöyle düşünün. Herşeyi robotlar yönetse,
hiç adam kayırmasalar,hep adil olsalar ki bu mümkün
çünkü egoları yok eminim birileri çıkıp özgür iradeyi
savunup günah işleme hakkını savunacak
Suç işleye bilme hakkı olduğunu beyanm edecek
Egolarının olduğunu ve bunların tatmin edilmesi
gerektiğini çünkü insanı insan yapanın bunlart olduğunu
savunacak.

Kısaca sistem ne olursa olsun böyle gidecek.
Asli görevimiz bu iğrençliğin arasında aslımıza
olabildiğince sadık kalıp egodan olabildiğince uzak kalıp
aynı anda var olduğumuz çağda ayakda kalmayı başarabilmekde.

Kısaca arkadaşlar her koyun kendi bacağından asılıyor ve biz
kendimizi bencillik sınırına dayanmayacak şekilde bu hayatta
var etmekle yükümlüyüz. Edebiliyorsanız çevrenize yardım edin.
Dayanabilecekseniz haksızlığa karşı koyun.Bunlar sizi geliştirir
Ama öyle bir çağdayız ki bunları yapmadığımız için kimsenin
kimseyi zorlamaya yada ayıplamaya hakkı yok çünkü
herkes birbirinden bin beter durumda.

Konuşmadan önce bir aynaya bak birde kendi gözünün içine

Acaba yalan mı söylüyorsun ??????

Haberler

Ne hoş devlet tarafından büyük baş hayvan olarak görüldüğüm için benim 1 sene boyunca iş hayatınca ve okul hayatınca bir önemim yok. Hem 1 sene nedir ki?
benim hayatımdan 1 senemi çaldılar hemde saçma bir sebeple.

Efendim ne imiş kararın uygulanabilir olması için resmi olarak 2 defa kurul kararı alınması
gerekirmişmişmiş..

Ya ciddi manyak bunlar İyileşemeyecek bir hastalığım var ise,tıpda bunun çaresi yok ise,benim nasıl iyileşmemi bekler ve süreci görmek için bir sene sallarsınız ? manyakmısınız yoksa prosedür oluşturmakdan acizmisiniz ?

Allah bu memlekette kimseyi bürokrasinin eline düşürmesin. Hatta daha ileri gidelim mümkünse kimseyi kimsenin eline muhtaç etmesin anında götü kalkıyor ipnelerin..

26 Ekim 2006 Perşembe

tırr tırr tırrr tırrr ........

İçimde deli gibi bir heyecan var .
Ne olduğu beni düşündürüyor. Bundan sonra ne olacağıda .
Kurtulabilecekmiyim bu ayak bağından ?
Kurtulursam neler yapabileceğim ?
Yapabilecekmiyim tüm isteklerimi ?

Şuan istediklerim..

Olumlu sonuç belgesi almak.
İstediğim gibi bir iş bulmak.
geleceğimi yönlendirebilmek.

Birde en önemlisi babamın işleri toparlayabilmesi için bir fırsat.
Her ne kadar annem sen git kendini kurtar desede yapamıyorum.
Ya süpermen olmam gerekirse hepsine yetişebilecekmiyim ?
Hem kendi hayatımı kurup hemde onlarınkini ayakta tutabilecekmiyim ?

Korkmamam gerekiyor ama korkuyorum. Sonuçlarını biliyor olsam o sonuçlar ile başa çıkacak yöntemleri bulabilirim.
Denge daima vardır ama biz kantarın topuzunu oraya çekemeyiz. Yediremeyiz kendimize bunu.
Bilinmeyenden korkuyorum.
Bilinmeyenden çok olacakları kontrol altına alabilecek gücüm olmamasından korkuyorum..
Umarım başarabilirim.

Umarım.....

Aranıyorum !

Birileri değil ben belamı arıyorum. Bazen bu hayatdan okadar sıkılıyorum ki kafa yapacak birşeyler falan içsemde olaylara farklı boyuttan mı baksam diyorum.
Bu düşüncemi irdelemeye kalkarsak sonuç şu olacak. O kadar yalnız hissediyorum ki kendimi
Yalnızlığım farkında olarak farklı bakış açılarını yakalasam bile bu bana tad vermiyor.
Diğer yandan bakar isek yalnızlığımın farkına varmadan diğer bakış açılarına sahip olsam ne değişecek hadi onu düşünelim.

Valla pek bir bok değişmeyecek nasılsa geçici bir durum ve muhtemel müptelalıkda bu geçici durumun kalıcıya tercihi ile başlıyor.

Çizgiyi farklı bir açı ile ele alır isek o zaman başka birşey çıkıyor. Ya bakış açılarındaki çeşitlilik olarak baktığım nüanslar yeterince derin değilse ?
Doğaldır ki bu gibi durumlarda kendimi tatmin edecek farklılıkları yaşadığımı sanırken sanırım koca bir yalanın tepesinde oturupda kıçıma giren piramidin ucunu farkında olmamak büyük bir ayıp...

Peki ne öğreniyoruz ? bakış açısı ve derinlik dediğin şeylerin öyle 2 dk yada yarım ömürde elde etmesi güç şeyler olduğunu ve gerçekden farklılığı yaşamak istiyorsak ,yalnız kalmakdan korkmamamız gerektiğini çünkü her düşüncenin , her dimağın bir kapı olduğunu kabul etsek de bunun beynimize aldığımız her kırıntısının beynimizde düşünsel boyutda parazit yaptığını , bu parazitin üstesinden gelmek için ise oldukça usta olmak gerektiğini artık biliyoruz.

Peki ben ?
Benim korkum yalnız kalmak bunu farkındayım. Öyle karanlıkda kalmak aydınlıkda kalmak falan değil. Benim yalnız kalmam beynimin kişiliğimin dimağımın yalnız kalması. aklımdaki her girintiyi ve çıkıntıyı sadece kendi okuyacağım bir haritaya aktarmak....
İşte benim korkum bu..... DEMEDEN ÖNCE

Birde şuna bakalım. Neden düşüncelerimi başkasına açıyorum ? nedir beklentim ?
Taktir görmek, kabul görmek ?onaylanmak ? neden başkalarına ihtiyaç duyuyorum ? Bu bir öz güven sorunumu ? Yoksa üstesinden gelemediğim kontrolü zor beynimin bir ihtiyacımı?

Gerisine sonra devam edeceğim bir anda bu kadar adım atmak koşmaya benzemiyor .. Komple karanlıkdayım çünkü.

Obaaaaaaaaa

Ya şimdi aldığım habere göree dışarı çıkma planım suya düşmüş durumda. Sebebi de problemli bir psikolog hatunun teki. Kadınlar çok ciddi söylüyorum tehlikeli yaratıklar. Nobelin TNT si gibi iyi amaçla kullanabilirsen iyide dikkat etmezsen tehlikeli oluyorlar.

Birde kuzuların sessizliğini seyrettiğimden beri düşünüyorum. İSO standartlarında bile derki kalibrasyon şart. Peki insan ruhunun en ince yerleri ile elleşen psikologlara kalibrasyonu kim yapıyor ? ?
Yani bu adamları periyodik zamanlarda muayneden geçirip gerçekden de akıl sağlıkları yerindemi diye bakıyorlarmı ?

Kendi egolarını, komplekslerini aşamamış bir psikoloğun başkasına yararı olurmu?
Yada düşünsenize kendi sapık istekleri için zavallı korunmasız insanları sakatlayıp karakterlerini ruhlarını eğip büken psikolog filmleri o kadar çok yapıldı ki bence her 6 ayda bir psikologlarında diğer bir heyet raporu alıp sağlam ve sağlıklı olduklarını ispat etmeleri gerek.

Hatta olayı daha ileri götürelim. Nasıl ki güzel sanatlara öğrenci alınırken yetenek sınavı gerekiyor. Psikolojiyi kazanmış insanlarında ruh sağlıkları açısından sağlam belgeleri alıp bunun yurt dışındaki ehliyet uygulaması gibi periyodik zamanlarda teyit ettirmeleri gerekmez mi ? bunu bir düşünün bence...

Kedicik nerede ?

Dün akşam yavru bir kedi ile uğraştım. Anlaşılan açtı
2 gece önce zaten alıp apartmana getirmiştim. Neyse komşunun 3 sendir yatan arabasının lastiğine sığınmıştı bende orada besledim bir düre.

Kötü haber!!!!!!!!!!
Mehmet bu sabah araba ile gitmiş. Kediden eser yok
umarım oto yolda düşüpde ayyy yazık kedi ezilmiş durumuna düşmez.
Vallahi sesini duymak için can atıyorum....


Bu günün flash haberi ise iş hayatı ile aramdaki engelin kalkması ile ilgili.
Yarından itibaren özgür bir insanım. Neyse bakalım kariyer çizgim ömür çizgimin
neresinde bitecek.
Bunun dışında fark ettiğim tek şey var oda Kırtasiyecilik yüzünden az kalsın yolda yığılıp kalacak olmam. İnsanı ciddi olarak bezdiren bir alışkanlık mı yoksa politikamı diyeyim henüz karar vermedim. Hele bir boyundurukdan kurtulayım onuda irdeleyeceğim.

25 Ekim 2006 Çarşamba

So say we all

Ne dense yeri olur bilmiyorum. İnsan yaşamının merkesi nedir? Kendisi olduğu söylenir. Biz o derece büyükmüyüz ?

ilişkiler dediğimiz karşılıklı iletişimden yoksun garip bir dialoglar yumağı. işin korkunç yanı dialogdan ileri gitmemesi gerekirken buna 3 cü , 5 ci hatta nice kişiler karışıp çok gerekliymiş gibi durumu hiyerarşiden yoksun ortamından kaosun göbeğine atarcasına ,orta ateşte ağır ağır pişmesine müsade etmeden harlı bir kavram kargaşası fırınına tıkarlar. Hal böyleyken ne de güzel ANLAŞIRIZ ya ?!?!!
Neyse belki bir ümit vardır..

Bu arada ben ne depresifim ne de herşeyi paranoyakça ele alıyorum.Sadece kendi ihtiyaçlarımdan sıyrılmaya çalıştığım gibi kendi bahanelerimden de kaçınca ortaya çıkan sonuçlar bunlar. Gerisini tekrar görüşeceğiz....

Farklı birşey yok dışarıda

Şimdi dışarıdaydım. Herşey aynı . Beklediğim gibi. Bir oğulun içersindeki arılar gibi gürültülü sokaklar. Araba insan ve müzik sesleri sokakların yalnızlığını ve insanların bencilliğini örtmeye yetmiyor.Yer yer gördüğüm sokak köpekleri ve hayvanlar en sıcak yüzlere sahipdi. Birçok kişi birçoğumuza değiyor ,konuşuyor yada yanından geçip gidiyor. Ama sıcaklık yok, samimiyet yok belkide hayatın özü burada kurumuş, pupadan çıkan kelebekler gibi olmuş sokaklardaki yürekler.
Yanlışımı düzelteyim bırakın pupadan çıkan kelebekler gibi arkasında bizleri bırakıp gitmiş özlerimiz,neşemiz,hayatımız. Geriye boş kabukları ,oyuncak yaşamları,makyajlı güzellikleri bırakmış sanki düşmanı oyalarcasına.

Tüm sokaklaro yürüdüm rastladığım Bir yerde gönlüm artık yeter dedi.Sanki enfeksiyon gibi yayılmış ve geriye birşey bırakmamış buralarda. Yeter gördüklerimn yürü yürüyebiliyorsan gözlerin kapalı. Ama bu sahneleri bana izletme . Başımı önüme eğdim. Adımlarımı sıklaştıran her isteği bastırarak sokağın içersinde erimek istedim lakin sesler bile beni bu çözülmemden alı koydu. Neredeyse çığlık atmak ve bundan uyunmak istedim. Dinlendim bir süre...

Aksine çözülmemeliydim. Benliğim beni bir kere daha korumuştu.Direnmenin getirdiği zorluklardan vaz geçen ben benliğimin olaya müdahelesi ile dayanmam gerektiğini bir kere daha kabullendim. Bu son denemem diyemeyeceğim ama şunu biliyorum ki her seferinde içimdeki ses bana ait olmadığım birşeyin parçası olamayacağımı fısıldayacak. En azından şuan öyle hissediyorum.

24 Ekim 2006 Salı

Ghostmayer'a ne olacak ? Ne kadar dayanacak ? Eriyip tükenmeden ne kadar ışık verecek ? Işık verecek mi yoksa karanlığı mı övecek ? Gerçekde neye dönüşecek ? Bütün bunları benimle beraber keşfedeceksiniz. Ben bilmiyorum ama öğrenmeye hazır ve istekliyim.İnsanın kendisini anlaması için başka bir hayattan paralellikler referans almak zorunlu ise aldığım referanslar bana kut olsun.