23 Ekim 2011 Pazar

Sorgu

İnsanın kendi üzerinde hangi gerçekliklerin yer aldığını bilmesi gerekir mi ?

Bilinçli bir yaşam ne kadar elzem dir ?

Kontorollü müyüz ?

Kontrolün kendimizde olduğunu mu sanıyoruz ?

Peki aslında kontrol kimde ?

Farkındalılık bunlar için bir çare mi ?



Bildiğim tek şey insan psikolojisinin inceliklerini belkide asırlardır çalışan bir sistemin artık bizleri kendi isteğimizle yönetmesidir.


Tercihlerimizi gerçekten biz mi yapıyoruz ?
Resme üç, beş adım geri gidip bakarak bize sunulan çerçeveyi fark edebliriz.


O çerçeveyi görmek, tanımak ve dışına çıkmak ise bambaşka bir konu.

13 Ekim 2011 Perşembe

Klasik konu , klasik başlık

Dünya klasikleri, insan bilimi, sosyoloji, psikoloji matematik...

Hepsinin temeli aslında aynı. Hiçbirşey değişmiyor.
Bizim onları yorumlama şeklimiz değişiyor.

Peki bu değişim nereye kadar devam edecek ?

Nedir insanı elndeki ile mutlu olmakdan alıkoyan ?
Nedir bize yetmeyen ?

Neden bu huzursuzluk ?

Kıçımızdaki kurt ne ?

27 Eylül 2011 Salı

Çizgi

Yorgun bir yüzün çizgilerini herkes bilir.
Onlara sahip olmak savaşlara girip gazi çıkmak gibidir.
Yüzüne bakan görebilir senin nice mücadelelere girdiği .
Sen ise sadece yürürsün yüzünde aynı acı
aklında tebessüm,takındığın durgun bir ifade ile.

Yaşı gelenler ! Ömrü bitenler !

Hepiniz anlıyorsunuz da olup biteni
neden değiştiremiyorsunuz gidilen yeri ?

Ömrü tüketmek uzun ama kısa bir işse
neden yarım kalan işler, düşler, yürekler ?

Biliyorsun bir tek sen değilsin.
Buradan alıp gideceğin birşey yok
bunuda bilesin.

Yorgun bir yüzün çizgilerini taşıyorum gülüşümde.
Güldüklerim ile ağladıklarım birbirine karışıyor gitgide.
Yürüyüşüm aksak, gülüşüm eski,ruhum aksi.

Yaşım ise hayli genç, yolun yarısı henüz şimdi.

Tercihim eskimek iken eskitildim cümleden bir nefesde
O bir nefesde otuzbeş yıl sürdü, hata yine bende.

Yinelendi ama yenilenmedi derslerim.
Çektiğim tümü eziyet, gömdüğüm tümü çaba
gittiğim ise iki arpa boyu yol, ne bu kıyamet, bu yaygara ?

Küreklerin suyu dövüyor
Yüreğin eskilere çapa atıyor.

Bırak çırpınmayı , gökyüzüne, güneşe bak.
Gözlerini kör edecekcesine parlaklığına bak.
Sonra gözlerini kapat, kollarını aç.

Kendini yumuşak akıntıya bırak.

20 Eylül 2011 Salı

Benim

Geçmişimin ne temiz ne de düzgün olduğunu söylemek doğru olmaz.
Ben buyum, bu olmaya ilk aldığım karar ile başladım.
Belki de son verdiğim nefes ile de tamamlayacağım.

Ben bu olmak istemedim diyen yalan söylüyordur.
İstemek bir fiildir tercih etmek ile mühürlenen.
Ben bu oldum , hesapsızca, çocukça, safça falan değil,
bencilce densizce bu oldum.

Ne istedimse aldım değil, ne alabildi isem aldım
ayağa basmadan, kuyruk sıkıştırmadan,
can yakmadan.

Buraya kadarmış.
Sonuçta seçtiklerim ve aldıklarımdan olmayım,
almadıklarımdan olduğum kadar.

Gece yarısı

Tam bu saatler işte
gerçeğin yalanla karıştığı
umudun ecele sırnaştığı
kaprisin oynaşa daldığı .

İşte tam bu saatler
papazlarla faişelerin
polislerle suçluların
akla ziyanla gönüle haramın
buluştuğu tam bu saatler.

geceyarısı yelkovanı

zıtların kardeşliği

Şimdi

Ben gördüm işte !
Seni şimdi tanıdım.
Birazdan da kaybedeceğim.
Reva değil bu olanlar.

Mutluluk bu kadar kısa
Şans bu kadar oyun bozan olmamalı.

Veda

Hayatının damlası tek bir düşüşdü.
O da ıslatamadan kurudu gitti.
Ne gören oldu, ne bilen.

Tek elveda diyen ise sendin.

Duyan olmadı, bilen ise hiç.
Tutamadın artık açtın avucunu ve gittin.

Tek damla değildi artık paylaşan
Artık yetmezi dostluğu
o bir tek damlanın.

Yürüyüp gitmeden içimden geçenler
Görüntüler önce davrandı.
Onları sesler takip etti.

Önce görüntüler soldu
sonra sesler uzaklaştı.

En son içimdekiler yürüyüp gitti.

Herşey bitti ...

Ayna

Konumsuz ve boyutsuz olarak
sığmayı düşünmeden doldurduğun bu bedende
genç dünyanın yaşlı efendisini yendiğinde

Kırk kılıcın kırkıda düşünce
melekler teker teker dönünce
aynanı günaha çevirdiğinde

orada hep aynı yüzü göreceksin.

Kral

Güçlü, farklı.
Korkulan, istenmeyen, alay edilen.
Kıskanılan bazende acınılan.
Hatte bazen zayıf ve kırılgan.


Bunların hepsini yaşadım, halende yaşıyorum.
Günlük hayat içerisinde farklı konumlarda bulundum.

Bazılarını istedim.
Bazılarında ise istendim.

Sonuçlarını istesemde istemesemde kabullendim.

Şimdi biliyorum ki yanlış yapıyormuşum.


Tek yapmak gereken şey,


Kral olmak


Kral ol ama adil ol.


Hepsi bu.





Ama muhakkak kral ol ......

2 Eylül 2011 Cuma

Kırmızı ..

Hayat dediğimiz şeyin çeşitli yorumlarını okumuşuzdur.
Her biri kendince hayatı yorumlayan ve ona anlam katan yazarların kaleminden,dilinden hatta benliğinden sızan , yarı sindirilmiş ve hafifletilmiş gerçeğin yadsınamaz yansımaları.
Kendi savaşını veren onca insanın aslında savaşmadığını bilmek gibi çelişkili, kişiliklerin benliğin bir uzanımı olduğunu iddia edecek kadar tüme varımcı, her birimizin diğerinden farklı deneyimleri olduğunu düşünecek kadar bencil ve herşeyi çözümlediğini idda edecek kadar cürretkar.

Tüm bunları nerede topladım dersiniz ?

En çok şaşırmamız gereken kendi yolculuğumuzken biz başka kelebeklerin kozalarını sayıyoruz. Kimin kime ne faydası olmuş derken,aklımızda olması gereken öğrendiklerimiz ama elimizde ise çaldıklarımız öylece boş boş oturup ahkam kesmek kolay.

Asıl şaşırmamız gerekenin ne kadar komplike olduğumuz değil , komplike olmamız gibi basit bir gerçekliği basit bir dizayn ile en karmaşık sadeliğe çevirme mucizesine asla nail olamayacağımız gerçeğini unutup, kendimizi aşmak adına hep doğamızın dışına ve gerçeğin uzağına gitmenin doğru olduğunu sanmak olması .

Özeti kendimizi bir bok sanmamız..

Değişen koşullar, değişen ihtiyaçlar, değişen tepkiler, değişen çıkarlar.

Sosyo psikolojik devinim böyle iken içeride değişen ihtiyaçlar , değişen uyaranlar, değişen hormonlar ve değişen öncelikler .

Ama hepsi bir arada iken detaylı ve karmaşık bir düzenin inanılmaz sadeliğini yine unutuyoruz.


Sadece insanız biz.
Tanrı bizi böyle yarattı veya doğa bizi böyle kıldı.
Adına ne dersen de ama sanatçının bize yüklediği anlam resmin kendisinden fazla değildi.

Biz olan bitenin bir parçasıyız.
Olan biten öyle olmasa biz böyle olmazdık.

Biz böyle olduğumuz için olan bitenin öyle olduğunu düşünmek ne kadar da küçükçe bir düşünce.

İnsanın sınırını çizen çizgilerden biri bu küçüklük.
Herşeyin merkezini aramak gibi yersiz bir saplantı.

Üç gr kimyasalın etkisisinde değişen kişiliklerin devasa savaşları..

Hormonlar .



Ben ise bekliyorum..

Bir gün bir düşünce sahibi tüm kimyayı ve fiziği yenecek ve insanoğlu salt düşünceden ibaret olacak.

Ama o ben olabilirmiyim bilmiyorum.
O derece güçlü değilim. Yinede beklenenin bu olduğunu biliyorum.

Eğer bu bir olgunlaşma süreci ise daha çok başlarındayım.
Vaktim yetecek mi bilmiyorum. Hızlandırıp berbat etmek gibi bir riski göze alamıyorum.

Geçen her gün ile değişen beni gönyelemek için kullanıyorum bu yazdıklarımı.

Ne idim ?
Ne oldum?
Ne olacağım ?
Nereye kadar devam edecek ?

Bile bile yaptığım hatalar ve gösterdiğim zayıflıklar.
Bunları ne zaman aşacağım ?

Benliğimizin farkı onu farklı bedenlerde yaşamamızdan ileri geliyor.
Ve ne zamanki ortak bir paydada buluşuruz , işte o zaman insanlar aynı deneyimleri paylaşmaya başlar ve işte asıl o zaman zihni bedenin esaretinden kurtarabiliriz.
Aksi halde hep dürtü ve ihtiyaçların eseri olacağız.


Bütün bunlar benim nacizane görüşüm . Kimse katılmak zorunda değil.

Zaten katılmanız için böyle birşeye ihtiyaç duyuyor olmanızı beklerim.



Kırmızı iyidir.
Kan gibi.

Bize bir gün ölüceğimizi ve hayatımızı hatırlatır.

8 Temmuz 2011 Cuma

Bir yanım

Bir yanım gitmek ister buradan. İlk bunu yazdım çünkü en güçlü isteğim bu.
Hayattan kaçabilmek kimseye nasip olmasada ben mucizelere inanmak isteyen biriyim.
Halen çocuk olabileceğime , çocukluğumda yaşadığım duyguları yeniden tadabileceğine hatta o zamanların sisler arasında rüya gibi değilde ertesi bir gün gibi geleceğine inanmak isteyen biriyim.

Evet bir yanım bu çirkinliklerdne uzaklaşmak istiyor.Engel olamadığım hatta alet olduğum kötülüklerin eseri olan bu gerçekliğin bir parçası olmayı red ediyor ama diğer yanım ...

En güçlü dürtü hayatta kalma dürtüsü imiş. Belkide bu etten kılıfa girdiğinden beri zihin esiri oldu onun ve korkularının yoksa zihni esarete boğacak ne var ki ? Eğer bilseydim  zihnimin bir miras gibi devir edilebilceğini belki biraz içim ferahlar yaşama karşı daha korkusuz olurdum. Nitekim yazdıklarımı sizlerle paylaşmamda böylesine zavallı bir çabanın ürünü. Yinede içimdeki mum ışığı sönmüyor bu fırtınalara rağmen. Belki bir belki beş ama eşleşebildiğim kadar zihine ulaşmak , dokunabildiğim kadar çok  hayata dokunmak istiyorum.

Çünkü biliyorum ki yazdıklarım okundukça ben var olacağım.


İki yarım arasındaki savaşta insan olarak anlatılan, övülen ve hatırlanan olana  layık bir varlık göstermek hiç kolay değil. Kimse içinde kolay olmayacaktır.

Dileğim zor yolu tercih edecek kadar kararlı ve cesur yüreklerin artması.
Dileğim miras bırakmak isteyen zihinlerin yattığı uykudan uyanması.
Dileğim mirasların insanlık için bırakılması ve giderek artıp zenginleşmesi.


Yaşamak mı ?

Eskiler " içilecek su para ile mi alınır "  der sonrada "havayıda poşetleyip satarlar artık" diye dalga geçerlerdi.

Artık böyle bir dünyadayız, varlık gösterip yaşamak ne kadar kolay olabilir ki ?

29 Haziran 2011 Çarşamba

Bugün artık kesinleşti.

Uzun bir süre devam eden işsizliğimi sonlandırmak için her yolu denediğimde karşıma bu sonucun çıkacağını düşünmemiştim.Biraz araştırdığımda problemin ik dediğimiz departmandan kaynaklandığı,  benimle yapılan görüşmelerde bir şekilde tedirgin oldukları veya korktuklarını öğrendim. Bu giderilmesi gerken bir sorundu ve çözebilecek kişide bir psikolog yada sosyolog idi ve herşey böyle başladı.

 Yakınımda birtanesine gidip derdimi anlattım ve onu dinlemeye başladım.
Henüz içeri gireli 15 dk olmamıştı ki doktor bana şunları sıraladı;

Narsist bir konuşma stili sahip olduğum
cümleleri uzun tuttuğum
gereksiz ayrıntılara girdiğim
kelimeleri ağızımda yaydığım
kötü bir diksiyonum olduğu
konuşmamın kibarlık ya da düzgün bir türkçe ile alakası olmadığını
ses tonum ve vurgularımda yeterinde maskülen olmadığım için üç basamak daha
maskülen olmam gerektiği vs. vs.


Beni en çok etkileyen şey bunlar değildi.
Bana gerekirse işe girebilmem için maske takmam gerektiğini ve bunun artık sosyal bir zorunluluk olduğunu söylemesi idi.



Ben senelerdir olduğum gibi gözüküp gözüktüğüm gibi olduğumda aslında kendimi bitiriyormuşum.
Doğru bildiğim aslında yanlışmış.
Makbul olan ben değilmişim.


Bütün bunların  İK yı geçmek ve işe girmek için gerekli olduğunu düşünmek benim acımı azaltmıyor. Sonuçta tüm hayat ve insanlık aynı düzlemi paylaşıyor.

Demekki artık geçmişte kalmışım.
Demekki benim ölmem gerekiyor


en azından ruhen ...  

26 Haziran 2011 Pazar

Başkaldırı bile değil

Olan bitenler karşısında sessizliğimizi koruyoruz.
Açıktan açığa söylenmesi gerekenleri gizliden gizliye tartışıyoruz.
Yapılması gerekenler karşısında olması gerekenleri bekliyoruz.
Yazdıklarımızın satır aralarını sanki okunmayacakmış gibi yazıyoruz.
Söylediklerimizi hep aptallara söyler gibi söylüyoruz.

Olayların gizlenen şahitleri olmaktan çıkıp aleni kurbanlarıyız artık.
Kümülatif bir yıkımın karşısında tek kurtulacak olan hatta yazık ki
tek kurtulması gereken bizmişiz gibi ağlıyıp sızlıyor, dikkati üzerimize çekiyoruz.

Bencilliklerin bile sınırı aşıldı.

Fedakarlıklara ağlar oldum.


Nuhun gemisini inşa edip gitmek istiyorum bildiklerimden uzağa
çünkü bilmediğim bir yer , görmediğim bir medeniyet görmek istiyorum.

Öyle bir medeniyetki ne hükmeden , ne de hükmedilen.


Sadece var olan , eşitçe ve göze batmaksızın.


Kaybolmak istiyorum yollarında.
Dahil olup ona hiçliği ve birliği için erimek.


İnsan değil başka birşey olmak istiyorum.
Aşağılıklardan uzak, isteklerden arınmış.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

O

Bir gün karşına bir kız gelecek  ve sen ona oyun oynayamayacaksın.
Acıdığından vesaire değil ya da zeki olduğundan.
Öyle biri olacak ki o, tüm suretler gereksizleşicek.
Senin gibi bir adam önce korkar yanında ,ne kadar  yalın olduğunu hissettiğinde
ve ondan uzaklaşırsın, o ise bunu anlayamaz,  anlamsız bulur korkmanı.
Çünkü kendisi hiç korkmamıştır
O kadar yalındır ki o, sanki dünyanın akışı ona gelince saden bir hal alıp varlığına dokunmadan
teğet geçip gider.
Sen ise tüm karmaşada kalmış gölgeli ruhların arasından onu aydınlanmış, parlak bir abide gibi gördükçe bir pervane olarak ona yönelir ve çevresinde bilinçsizce dolaşmaya başlarsın.
İçindeki şarkının tek düzeliği ile belkide ilk kez dans ettiriyordur isteğin seni
ama böylesini daha önce hiç görmemiş ve kendinde ise hiç yaşamamışsındır.r
Cevabın her ne kadar "ben " olsa bile korkundan , aslında tüm soruların ona yöneliktir.
Kendini içinde bulduğun bu durum karşısında yumağı ile oynayan kedi kadar mutlu
ama yenilen bir savaşçı kadar da umutsuzsundur.

İçinde kaldığın ikilem ya onunla olan gerçekliği ve sarhoşluğu kabul etmek
veya kendi yalnızlığın içerisindeki yolculuğunda arşınladığın her yolu bir zafer
edası ile kutsamaktır.

Benim sana nacizane tavsiyem dostum
böylesine bir kadına hiç karşı koymamandır.

3 Nisan 2011 Pazar

Kumar...

Bazılartına göre kumar , hatta gereksiz.
İşte o bazılarından kaçınıyorum.

Yapılabileceklerin yapılamamasına neden ne olabilir ?
Alınabileceklerin verilmemesine
paylaşılabileceklerin sömürülmesine neden ne olabilir ?

Nedeni nedir çocukları dövmemizin ?
Kadınları katletmenin, erkekleri ezmenin ?
Hastaları unutmanın, yaşlıları bırakmanın sebebi nedir ?

Her an ölebilecek olmamızı unutturan nedir ?

Ardımızda kalacak olanların neler olduğunu düşündürmeyen nedir ?


Size bir soru soracağım.
Basit ama üzerinde düşünülmesi gerekilen bir soru.
Herşeyi anlamamıza nedne olacak bir soru.

Siz hiç hayatınızı başka bir can için tehlikeye attınız mı ?

Düşünmeksizin ne olduğunu ya da olacağını, sadece başka bir can ,için.
O canın ne olduğu, büyüklüğü, küçüklüğü fark etmez.
Kah bir çiçek, kah bir ağaç, kah bir karınca ya da kedi, köpek, kuş.

Hiç hissettiniz mi ölümün nefesini ensenizde ?

O anda ne yapabildiniz ?

Hiç yerinde oldunuz mu başka bir canın ?

Rüyasını gördünüz mü olan bitenlerin , canını kaybedenlerin ?

Sesini duymamak, dilini anlamamak, yüzünü görmemek
canının acımadığı, benliğinin ezilmediği, son nefesinin verilmediği
anlamına gelmez.

Bir kez olsun başka bir can için ölüme yakın oldunuz mu ?

Fark ettiğim işte bu.

Kim ki canından vazgeçemeyecekse başka bir can için
bencildir, değer bilmezdir.
Kolaymıydı ölüme koşmak derseniz, örneği var, Çanakkalede
doğuda , batıda heryerde.

Peki bizi üstün kılan nedir ?

Bir tek canı kurtarmak için bırakın hayatımızı vermeyi
elimiz cebimize bile gitmezken,

biz kimiz ?


En ufak can zarar görmesin diye düşünmemiz gerekirken

biz kimiz ?

An ve an kan dökülürken rahat koltuklarında oturan,
yataklarında uyuyan bizler kimiz ?

Açlıktan kırılanlar varken, gücü yeten yetmeyeni ezerken
açıkkta uyuyup, cahil kalırken, bedenini satıp, sağlığını verip
nefes almaya çalışanırken

biz kimiz ?

Olan bitene şahit olan, olmasına rağmen göz yuman bizler kimiz ?

O şehitlerin torunu muyuz ?

Kitaplarda yazan insanlık onuru muyuz ?


İnandığımızı idda ettiğimiz tanrının kulumuyuz ?


Biz kimiz ki kendimizi düşünüyoruz ?

Biz bizi düşünenlerin fedakarlığı sonucuyuz.

Ama biz birbirimizden kopuk, birer o. çocuğuyuz.


Kendini düşünen, ardından geleni bilmeden geçen
zevk sefa düşkünü , bir o kadar da açlığını çeken
budala, sersemler yığınıyız.

Sevgilerimiz yapmacık, göz yaşlarımızise bencillik oldu.


İşin kötü yanı yarı ayık kısmımız nasıl toparlayacağımızı bilmez halde.


Ne olur bir kere yapın.
Hayatınız için yapın.
Kendiniz için yapın.

Bir canı kurtarmak için kendi canınızı tehlikeye atın.

İnanın bana hayatınız değişecek.

İnanın bana hayatlar değişecek.


İnanın tanrınıza ya da onurunuza

Herşey değişecek.




Bana inanın....

14 Ocak 2011 Cuma

Pazartesi akşamı burada olacağım.

Sizlere kendi sesimle bir yazımı aktaracağım...

Saat 9:30 da görüşmek üzere.