7 Mayıs 2011 Cumartesi

O

Bir gün karşına bir kız gelecek  ve sen ona oyun oynayamayacaksın.
Acıdığından vesaire değil ya da zeki olduğundan.
Öyle biri olacak ki o, tüm suretler gereksizleşicek.
Senin gibi bir adam önce korkar yanında ,ne kadar  yalın olduğunu hissettiğinde
ve ondan uzaklaşırsın, o ise bunu anlayamaz,  anlamsız bulur korkmanı.
Çünkü kendisi hiç korkmamıştır
O kadar yalındır ki o, sanki dünyanın akışı ona gelince saden bir hal alıp varlığına dokunmadan
teğet geçip gider.
Sen ise tüm karmaşada kalmış gölgeli ruhların arasından onu aydınlanmış, parlak bir abide gibi gördükçe bir pervane olarak ona yönelir ve çevresinde bilinçsizce dolaşmaya başlarsın.
İçindeki şarkının tek düzeliği ile belkide ilk kez dans ettiriyordur isteğin seni
ama böylesini daha önce hiç görmemiş ve kendinde ise hiç yaşamamışsındır.r
Cevabın her ne kadar "ben " olsa bile korkundan , aslında tüm soruların ona yöneliktir.
Kendini içinde bulduğun bu durum karşısında yumağı ile oynayan kedi kadar mutlu
ama yenilen bir savaşçı kadar da umutsuzsundur.

İçinde kaldığın ikilem ya onunla olan gerçekliği ve sarhoşluğu kabul etmek
veya kendi yalnızlığın içerisindeki yolculuğunda arşınladığın her yolu bir zafer
edası ile kutsamaktır.

Benim sana nacizane tavsiyem dostum
böylesine bir kadına hiç karşı koymamandır.

12 yorum:

Zeynep Çelik dedi ki...

Güzel bilgiler . Çok güzel

ophelia dedi ki...

Blogtan bloga gezinirken dikkatimi çekti okuma ihtiyacı hissettim. Belki değerli olan aynen yazıldığı gibidir ama artık böyle şeylerin prim yapmadığı çok açık. Dürüst, kendi gibi hareket eden bi kadın tatlı olandır, sevimlidir, şirindir, herşeyin anlatılabileceği "yakın" arkadaştır ama sevgili değildir. Sözün kısası yalın olan değildir arzu edilen, erkekler karmaşık görünen, oyunlar oynayan, ruhu kirlenmiş kadınları arzularlar.

oeo dedi ki...

aslında hep öyle biri gelse diye beklersin, geldiğinde kesin bir montaj hatası var diye O olduğuna inanmazsın...

hangisi daha gerçek peki, duygular mı, hayaller mi?

hayallerimizin bizle oynamasına izin vermemek lazım sanki, hani meşhur kelam "yüreğinin götürdüğü yere ...dediğimiz anda kendimizden korkuyoruz.

gönlünüzce

ophelia dedi ki...

kendinden korkmayı ne zaman bi kenara bıraksa insan yüreğin götürdüğü yerdeki, hayatın devamı için, yeni bi korku ve inançsızlık nedeni olabiliyor.

hangisi daha gerçek ya da gerçek ne aslında bi ölçüsü yok. Aslolan tek şey ne hissettiğimizdir demek geliyor içimden ama onun da sonunda hep hayalkırıklıkları var

U. P. dedi ki...

O aslında sadece arayıştır. Bulduğunu sandığın ama hep yanıldığındır... "O" hep hayal olarak kalacaktır...

Adsız dedi ki...

sorun hayaller ya da ne hissettiğimiz değil bence. Asıl problem çoğu zaman kendimiz oluyoruz. Çünkü karşımızdakine olmadığı ya da hak etmediği anlamlar yüklüyoruz... aslında o kişi belkide en başından bizim hayalini kurduğumuz kişi olmadığı sinyallerini veriyordur,bunu görmeye başladığımızda işte o zaman hayal kırıklıkları, güvensizlik bütün olumsuzluklar takip ediyor dünyamız yıkılıyor adeta... O zaman paranoyak olup kimseye güvenemiyor ve mutlu bir birlikteliği de kaçırıyoruz çoğu zaman. Günümüzde artık laçkalaşmış bir hale gelen ilişkiler hızlı gelişmemeli bu hem sevgili hem de arkadaş anlamında. Çeşitli anlamlar yüklemeden önce tanımaya çalışmalı.. daha sonra yüreğinin sesini dinlemeli... o yalın, güvenilir insana yüreğimizin kapılarını açmalı...

Ghostmayer dedi ki...

Gerçekten neye ihtiyacımız var ?
Bizi ne mutlu eder ?
Huzuru tatmamızı ne sağlar ?


Bu soruların cevabını vermekte zorlanıyoruz.

Verdiğimiz cevapları bir yerlere yazsaydık seneler geçtikçe fark edeceğimiz şu olacaktı " sürekli değiştiği".

Her erkek ve her kadın öncelikle dış görünüşünü beğenmek ister eşinin.

Tersini söylemeniz nafile çünkü hepimizin mekanizması aynı.
Değişmez mi bu ? Evet değişiğr bir kere sevdin mi ya da değerlerin çok ama çok baskın çıktımı.

Peki hangimiz diğerine onu yakından tanıyacak kadar çok yaklaşıyor hemde dış görünüşüne bakmazsızın ?


Bu safhasın geçersek konunun diğer bir önemli hususda güvenilirlik.

Bu devirde kim kime ne kadar güveniyor ve güvenine ne kadar layık oluyor ?

Başın sıkıştığında kimin yanına koşuyorsun bir düşün.

Güvendiğin için mi yoksa başka sebeplerden mi ?


Ve gelelim son kısmına.
Karşındaki ne kadar sen ve sen ne kadar karşındaki olabilirsin ?

Birbirinize uyum ve toleransınız nedir ?
Saygınız nerede biter ki nerede başladığı önemli değildir.

İşte kendimizi tanıyacağız ne istediğimizi bileceğiz ve üzerine bir bu kadar daha sonuç elde edeceğiz ki gerçek "O" nu bulabilelim.

Emre2021 dedi ki...

yazın çok güzel olmuş ellerine sağlık ve dediklerin de çok doğru. İlk bakışta herkes dış görünüşe önem verir. Dış görünüşe önem vermem diyenlerin de dediklerini yapabilmeleri için öncelikle karısındakini iyi tanımaları şarttır.

ophelia dedi ki...

İnsanları birbirleri için çekici kılan biçok neden sayılabilir ve bunlardan en baskın olanı bence de dış görünüştür. Başka hiçbi şey olmaksızın herhangi iki insan burdan yola çıkıp bişeyler yaşayabilirler. Ancak bi insanı o adam ya da o kadın yapan çok daha değerli şeyler olduğuna inanıyorum görünenin ötesinde. Bunu ortaya çıkarmanın emek isteyen bi mesele olduğunu biliyorum.
Kimse gibi kimse kadar olmak zorunda değiliz dahası olmamalıyız da, bu her iki taraf için böyle. Karşılıklı anlayışla, sabır ve güvenle birbirine bazı açılardan çok zıt olan iki insanın doğal bi uyum yakalayabileceklerini düşünüyorum ben.

Hepimizin bi serüveni var, içinde debelenip duruyoruz işte, elbette tek kaygımız aşk değil hayata dair ama kendi gerçekliğimizi yaşamak konusunda fazlasıyla kuşatılmış bi dünyada yaşıyoruz ve güvensiz hissediyoruz bu yüzden de, tüm bunları yaşarken iyiye de kötüye de birlikte sarılacağımız, aynı yolu yürüyebileceğimiz, çok klişe belki ama, hayatı paylaşabileceğimiz biri olsun istiyoruz yanımızda. Gökten zembille inmeyeceğine göre hep saçma sapan hatalar yapıp, doğruyu ararken yanlış duyguların tadına bakmaya çalışarak yolumuzu kaybediyoruz. Kimileri dersini alıp daha emin adımlarla devam ederken kimileri inancını yitiriyo her yanılışta, belki kolaycılık ya da güçsüzlük gibi görünüyo ama bunun tek bi adı var: bıkkınlık.

Ghostmayer dedi ki...

Şöyle toplayabilirmiyiz ?
"Acele ediyoruz"

İnsan hayatının ortalaması 50 sene ikende aşklar vardı. Hem daha doyurucu, daha tutkulu aşklardı.
İlişkiler ömür boyu sürsün gözü ile bakılır aksi düşünülmez hatta çoğu tarafından bilinmezdi.

Şimdi nasıl ?


" Ben onu çözdüm " en ifrit kesildiğim cümledir bilmenizi istedim.

Kim, daha kendini tanımayı bitirmemiş ve varlığından bi haber ken, bir başkası gibi ap ayrı iki göz ve o gözlerin gördüğü bambaşka bir dünyayı tamamen anlayıp kavradığını iddia edebilecek o zavallı ?

ophelia dedi ki...

Acele ediyoruz evet...

Ama o geldiğinde her zamankinden başka oluyo aldığımız sinyal..
Biraz tercih meselesi; geç kalmaktan korkup fazla erken gelmek belki de...

Rose dedi ki...

O kadar korkağız ki salt benliğimizle dolanamıyoruz hayatın koridorlarında Çeşitli roller, maskeler ve duvarlarımız var Kendi gibi olan insanlarla karşılaşsak da onları tanıyamıyoruz Değerlerini bilmiyoruz Ruhu, kalbi, beyni... kirlenmemiş insanlar da vardır tabi ama oyunlarla karşılaşa karşılaşa belki uymuyor başkası gibi olmak ama kendine saygıdan kapatıyor belki hayatın bazı kapılarını Asıl soru şu Hayat koridorlarında gezerken bazı kapılara hiç uğramayanlardan mısınız yoksa her kapıdan kendisi olarak giremeyenlerden mi Her iki durumda da korkağız işte Nedeni ne olursa olsun korkağız