10 Ekim 2009 Cumartesi

?

Keyfi değil her kelimem.
İçimden geçenleri dökmem her nefesim.
Zamansız değil beklediklerim.
Zor zamanlardı. çok zamanlardı özlediklerim.

Unutmadım, unutamadım rüyamadakileri.
Özgür mü kıldı , yoksa esir mi bilinmez.

Yolsuz yolcu, bineksiz binici ne ise
kelimesiz ben ,sevgisiz ruhum o idi.
Üşüdü, kendine sarıldı.
Örtüsü oldu ,battniye kıldı rüyalarınını.
ninni kıldı hıçkırıklarını.
Ovutma idi göz yaşları.
uyudu onca acı ile.
Hiç ağlamamış gibi uyanmak
Hala umutla sevebilmek için.

9 Ekim 2009 Cuma

Acım

Güneşe bakmak istiyorum.
Işıklarını görmek, sıcaklığını hissetmek istiyorum.
Gözlerim acırken şiddetinden, yaşlanmış tenimde
huzurunu ve kucaklamasını özlediğimi fark ediyorum.

Esen rüzgarın tenimi yalamasının yalancı ferahlığı
kızgın ışıkları kovalıyor üzerimden.

Kumların üzerinde ayaklarımın bırakmasını düşlediğim izler kalmıyor.
İzlerini siliyor ayaklarımın rüzgar.
Ama derman olmuyor kızgın kumların verdiği acıya.

Bir adım diğerinin önüne yürüyorum usulca.
Yana yana, acı ile yürüyorum kumlarda.

Kulağımdaki melodi mi beni sürükleyen?
Yoksa güne bakanların aidiyetimi benliğime işleyen?

Gözlerimi alamıyorum acıtsada beni.
Belki hiç bir daha göremeyecekcesine bakıyorum.
Baktıkçada birdaha görememeye yaklaşıyorum.

Aklım gidiyor ellerimden.
Kafamdaki göz yuvarlanıyor bedenimden ayrı.
Görüntüler hayallerle harmanlanıyor.

Dudaklarımda dumanlı bir ezgi.
İçimdeki sisi delsin diye bırakıyorum kendimi kollarına.
İçimdeki hayaletleri kovsun istiyorum.

An ve an yaşayıp yürüyorum kızgın kumlada.

Yürümesi acı , bakması acı.
Aklımda kalan sadece acı.
Huzuru özlüyorum bu nedenle.

Sadece hayallerimdeki mutluluğu.
Güneşin sıcak yüzünü .
Beni hiç kavurmayacak şekilde.
Yavaşça kurutan , ağır ağır kavuran o değilmiş gibi.

Hala kollarına gidiyorum.

Sonu ölümüm olsa bile.

Gidiyorum...


Gidiyordum.


Kör, kuru ,ölü
ama o yüzü herşeyin gülü.

Olsam

Tohum olsam, güneş olsam
toprak olup kendimi kucakalsam.
Su olup hayat bulsam.
Kendime olup, sahibim olsam.

Yalnız olup güçlü mü olsam?

Bir çınar gibi ulu mu olsam?
Yaprak döküp , hayat mı bulsam ?
Yoksa bir çam gibi ,kadim ve iğneli mi olsam ?
olmadı bir kavak gibi yüksek ama kırılgan mı ?

Söyle bana ey hayat , sen nasıl yaşanmaya değersin ?

6 Ekim 2009 Salı

Sen ve ben

Hikayelerini bana getir...
Bendekileride sana vereyim.
Sonra hayatlar karışsın birbirine.
Renkler olsun yeniden hiç görmediğimiz gibi.
Belki bir müzik , belki bir koku gelir aklımıza
hiç olmadı hatıraları seçeriz araladığımız kapıdan...
son gülen olduğumuz gibi ilk ağlayan olduğumuzu da biliriz
belliki yaşamayıda biliriz

Hem zaten bunca hikaye başka nereden çıkar ?

Yabanıl hayat

Evet tam bir yabanıl hayat sürüyoruz.
İşin içine her türlü isteğimizide katarak.
Saniye bile düşünmeden gerektiğinde bırakıp giderek.
Zamansız gelen herşeyi zamanını beklemeden kabul ederek.
Yaşamayı yemek, içmek gibi doğal sayarak.

Önemli olan nasıl yaratıldığın değil.
Önemli olan nasıl bir yaratılmış olmayı istemen.
İstiyorsan zaten öyle yaratılmışsındır.
Bedelini ödemen gerekiyordur.

Belkide yeterince bedel ödeyip bu özelliği hak etmemiz gerekiyor.
Nefsin terbiyeside bu değil mi ?

Düşününce ki düşünmek de bize özgü bir eğlem gibi geliyor,
hala insan ile hayvan arasındaki sınırı kaldıramadık.

Her ne kadar ilahi olarak farklı yaratıldığımız bize aktarılsada
farklılığımız hazır mı geldi yoksa bizim mi yaratmamız beklendi ?

Farklı yaratılmak demek yapı olarak farklı yaratılmak değil,
o farklılığı hazmedebilecek ve isteyecek bir sınır taşması yada
bir tutku ile ödüllendirilmemizde olabilir.

Hem nereden biliyoruz ki hayvan deyip hakir gördüğümüzüden ne kadar farklı olduğumuzu ?
Zor şartlar altında çıkmıyormu ne olduğumuzun gerçek yüzü ?
Can derdine düşünce gösterilmiyor mu asıl mizaç ?

Hayrettir ki böyle anlarda ortaya çıkan fedakarlıktır beni ağlatan ki
onunda hayvanlarda var olduğunu gördük.

Peki nedir insan ?
Nedir bizi ayıran?

Bir yanda gücüne özendiğimiz hayvanlar.
Diğer yanda bundan sıyrılıp yükselmemizi bekleyen bir başka seviye ..

Gerçekten o seviye mevcut mu ?
Yokse kendi kendimizi var etme gazını ilahi olarak aldığımız için aynı kapıya mı çıkıyoruz ?

Gerçekten olmak istediğimiz için mi bu hediye bize verildi , yoksa zaten hediyeye sahiptikte kayıp mı ettik ?

Bu hediye bizi nelerden ayırıyordu ?

Nasıl bir hale düştük ?

Bu evrende, bu yaşamda , sanki hep buradaymışım ve olacakmışımcasına eriyip gitmek istiyorum.bir pürüz bile yaratmadan mükemmel bir şekilde uyum sağlamak istiyorum.

Varlığımı olabilecek en yüksek seviyeye getirmek, ham yerlerimi olgunlaştırmak,
belkide biraz daha yontulmak istiyorum.

Öğrenmek , anlamak, ve o gücün içinde eriyip bir parçası olmak istiyorum.
Kudret değil benim aradığım.

Onunla bir olmak, anlayabilmek istiyorum.
Kırk kabuğuda kırıp yalın olmak .

Var olmanın gerçek amacını keşfedip yaşamak ömrüm yettiğince.

Bir farka neden olmak....

Bu sınırlar bana dar geliyor.
Rahim ise içinde bulunduğum, kendi pisliği ile beraber
kendi pisliğimde beni rahatsız ediyor.

Doğmam lazım.

Hazırmıyım bilmiyorum ama çok rahatsızım bu olduğum halden.

Son zamanlarda kafamdan çıkıpta içine bakamadım.

Belki yine yapmam gerekecek.


Yattığım yerin altındaki pislikleri ancak böyle görebiliyorum.