21 Ekim 2009 Çarşamba

Olursun

Zamansız ölümler gibiydi.
onlar gibi düşünmekten çok ağlamayı bir eylem haline getiren
altında ezileceğin, hatta kaldırmak için nasıl güç bulacağını bilemediğin
koca bir yığıntı gibiydi.

Omuzlarından çok ruhuna binmiş bir yük.
Başına geçirilmiş bir kova gibi seni aciz ve bir haber kılan
Sana ait olmayan büyük elbiseler içerisinde boğulmana neden olan
o koca his...

Adımlarını acemileştirecek büyük ayakkabılar gibi.
Ebeveynini takit eden çocukların acizliği...

Bildiğin tüm dillerin harici bir dil ile konuşmaya başlar dünya.
Derdini anlatamazsın.
Toprağı olduğun yerde yaban ellerin ızdırabını çeker,
Kelime edecek , derman olacak bir kul ararsın.

Zamanla ne aradığını da unutur, kendini kaybedersin.
Sonra hayat seni en başa götürür.
Yeniden doğarsın .
Aslında yeniden doğmazsın , sadece yeniden başlarsın.
Eski korkuların aklında, acıların yüreğinde.

Ürkek ve çekimser.

Ta ki karşına korkularını yenebileceğin bir zayıf çıkıncaya kadar.
Sonra çok mu matah olursun ?

Kelimenin tam anlamı ile insan olursun.

Ama benim anlamak istediğim anlamda değil...

Hiç yorum yok: