10 Ekim 2010 Pazar

Pandoranın kutusu

Tutarsızlıklara karşı takıntılı.
Neden - sonuç ilişkisini irdelemeye bu kadar saplantılı olması onu ayrıntılarında boğulabileceği yeni bir düzleme ulaştırıyordu.
Normal koşullarda herhangi bir şekilde dalındığında boğulunmasına neden olacak olan bu derinlik onu dostça sarmalıyor ve doğasıın bir parçası olarak onu besliyordu.

Ele aldığı sıradan gözüken bu detayları, üzerinde mesai harcadıkça daha da belirginleştiren egosu zaman içerisinde her birini baskın kriterler haline getiriyor, onları ele aldığı konunun can alıcı noktaları kılıyordu.

Sistemi devreye alması ve harekete geçmesi ile egosunun yanında onu da dizginlemesi arasında çok ince ama bir o kadar da belirgin ayrım vardı.

Bu öyle bir  hal almıştıki , artık şeytanını serbest bırakmak ya da benliği altında ezilirken acı içinde tutmak arasındaki seçimi rahatlıkla yapabilir duruma gelmişti.

Acıma duygusunu ezip geçen bu ruhsall halini hak etmeleri için zavallılar ne yapmış olabilirlerdi ki ?

Kendilerini bilmeyip budalalık yapmaları yeterli oluyordu.



Kişi konuşurken ve davranışlarını sergilerken dikkatsizdi.
İnsanın genel yapısı bu şekilde ve disiplinden yoksundu.

Kendiside bu disiplini sonraları kazanmış ama sürekli faal olarak kullanmaktan çok egosal savunma sistemi ile birleştirip tehlikeli bir saldırı mekanizması haline getirmişti.

Günlük yaşamındaki faal hali ile bire bir müdahelelere maruz kaldığı durumlardaki tutumu arasında oluşan bu fark, uygulamadaki hali ile karşısındaki kişilerde bir tür ani darbe sersemliği yaratıp ,onların en ilkel savunma mekanizmalarını harekete geçirecekken aynı anda onlarda çıplak kalmanın inanılmaz korkusu ve aniden yükselen baskınlığın karşısında geçici bir inme hali ile  mantklı ve kabul edilebilir tüm davranışlardan yoksun kılan bir çaresizlik uyandırmaktaydı.

Benlik üzerindeki yıkımı ölçüsüz ve korkunçtu.


Beyindeki bu saldırı aslında onun şevkatini ve merhametini gösteren yegane nişan iken ne yazık ki bazı durumlarda yeterli olmuyor ve kurbanının aklına ektiği korku ve ezilmişlik tohumlarını bir bir yeşertip, onları bir sanatçı edası ile örüyor, fiziksel hayata dokunan kısımlarını gerçekleşmeleri için aklındaki keskinlik, ruhundaki karanlık ve bedenindeki güç ile besliyordu.


Sonuç mutlak ve tartışılmazdı.
İstenen yıkım sağlanmış, tehdit bertaraf edilmişti.


Aslında kimsenin açmayı istemeyeceği ama budalalıkla yine de açacağı bir kutu gibi.

Pandoranın kutusu gibi...

8 yorum:

RE-L124c41+ dedi ki...

Karamsarlık..nedense bir iç sıkıntısı çekiyormuşsun gibi geliyor bana.yazını okurken Roberto Arlt'ın Yedi Deliler'deki Erdosain karakteri aklıma geldi. :)

Ghostmayer dedi ki...

Eh Karamsarlık birazda herşeyin yavaş yavaş öldüğünü gören gözlere sahipsen.
Hatta birazda bozulmların bir enfeksiyon gibni yayılışını izleyebiliyorsan.

Karamsarlığın yerini lacak bir bşka duygu ise sadece nefret ve nefretin desteği ile kendini savunma dürtüsü.


Aslında özeti mi?

Ya bana bulaşmayın ya da bulaşırsanız sonucuna katlanın.

RE-L124c41+ dedi ki...

ama unutma birşeyler ölmezse başka şeyler de doğamaz...döngü denen birşey vardır..birşeyler bozunmaz,ayrışmazsa yeni oluşumlar hareketlenemez,gözlenemez...

Ghostmayer dedi ki...

Yaşam döngüsü dersi için teşekkürler.

O şekilde yola çıkarsak doğayıveya yaşam enerjisini asla yok edemeyiz.

Sadece içerisinde insanın yerinin olmadığı , daha doğrusu bildiğimiz anlamda insanın yerinin olmadığı yeni bir hale girmeye onu itebiliriz.

İnan bana ben bu halimden memnunum.

Memnun olmadığım şey ise kimsenin bana sormdan içinde bulunduğum koşulları değiştirmesi.

Hani nasıl desem gkaçacağı kadar kaçtı ipin ucu bari burasından yakalasalar...

RE-L124c41+ dedi ki...

yaşam koşullarının senin elinde olmadan değiştirilmesine kızıyorsun gördüğüm kadarıyla.. bu noktada haklısın ama insan günahkardır,bu onun yapısında vardır..hiçbir etken onu farklı bir kalıba sokamaz..kendi düşüncelerimize,dürtülerimize,duygularımıza bile hakim olamayız.ne bize faydalıysa onu doğru kabul ediyoruz bize ters gelen herşeye içten içe bile olsa karşı çıkıyoruz.

Ghostmayer dedi ki...

Bu yazdıkların ile tehlike sınırlarındasın.
Fayda ve zarar kişiden kişiye değiştiği gibi ancak insa tanımının evrensel halinin fiziksel yapısına bağlandığında sabitlenebilecek kavramlardır.

Fizikselliğin dışındaki herşey eğer göreceli ise gerçeğin de göreceli olması kaçınılmaz.

Zaten gerçek insan oğlunun zihninin bir ürünü değilmidir ?

Lakin poblem şurada başlıyor.
İnsan oğlu tuhaf bir biçimde yönetilmeye mahkumdur.
Bunun en basit açıklaması olarak diyebilirim ki zeka ve algı seviyelerinin farkında tutun, bunu beceri iel kazanca çevirevbilmeye kadar farklı seviyelerde sergilenen diğer vergilerin getirisi daima sıralamanın değişmesine ve birilerinin çizginin ötesine geçmesine yaramıştır.

Zaten komik olan çizgiyi çizenin çizgiyi aşanın kendisi olmasıdır.

Bu sebep iel insna oğlu farklı alanlarda farklı şekillerde daima sürüklenmeye mahkumdur.

RE-L124c41+ dedi ki...

çıkar çatışmalarının nedenini bilirsin o halde?senin bahsettiğin zeka ve algı seviyesi farklılıklarından tut,göreceli gerçeklerin ve değişken doğruların birbirine uymamasına kadar uzanır..
toplumsal sınıflandırmanın olduğu bir şemada yer aldığımızı düşün.karşı karşıya gelseydik ve araya dikine bir çizgi çekip,şemayı ikiye ayırabilseydik senin ve benim tarafım oluşurdu.ancak aynı şemayı enine bölersek iki sınıflandırma oluşur.altta yönetilenler üstte yönetenler.bu durumda maalesef ikimizde aynı yönetilenler sınıfıntayız.o halde yönetilenler neden yönetilmeyi hakederler?dediğin gibi yönetilmek bir zorunluluk mu yoksa boyun eğmenin getirdiği bir tercih meselesi mi?

Ghostmayer dedi ki...

Eğer diğerinden farklı ve içinde bulunduğun durumda avantaj sağlayacak bir üstünlüğün yoksa diğer tarafından yönlendirirlirsin.

Bunun kaçışı yok.