12 Mart 2010 Cuma

İş başında 7

Öksürürken beyni yerinden oynayacak gibiydi.
Burnu tıkanmış, boğazı öksürüğün veridiği tahrişi yaşıyordu. Tabiri caiz ise tam bir mızmız hasta durumundaydı.
Gerçi kuyruğu dik tutmaya devam ediyordu. Hasta olduğunu masasındaki ıhlamur bardakları , üzerindeki polar ve sesindeki değişiklik dışında anlayamazlardı.

Kendi kendine teşhisini koymuştu. Sebebi bildiği gibi sonucuda biliyordu.
İki bilemedin üç gün sürecek bir rahatsızlıktı bu. Tabi kendisi müdahele etmezse daha da uzayabilirdi.
Uzun zamandır ekonomi yapmak adına öğle yemeklerini geçiştiriyordu. Akşam yemeklerini de geçiştirdiğini düşünürsek vitamin alabileceği hiç birşey kalmamıştı. Kendine bakmaya yeniden başlaması biraz masraflı olacaksa da yapılacak birşey yoktu. Bütün bunlar esnasında yalnızlığı bir kere daha düşündü. Aklındaki model ile yaşadığını örtüştürmeye çalışması sektelere uğruyordu. Kendinden emin tavrından vazgeçmedi.
Kendi ile başbaşa kalsa bile bu tavırdan vazgeçmiyordu. Mutlak doğru gibi bir kavram olmadığından ötürü şahsi değer yargıları edinmişti yerine. Gerçi var olan oluşumdan farklılıkları fazla değildi. Sadece daha katıyve basitti .Bu katılık onu ince ayrıntılar ile uğraşırken kati analizlere sürüklese de halinden şikayetçi değildi.

Sakince yemeğini yedi. Bu sefer zamanın nasıl aktığını fark etmemişti bile. İşlerini bitirdiğinde geriye kalan zamanda neler yapabileceğini düşündü. Kendi açısından bekleme sürecindeydi. Öyle bir gidişata oturtmuştuki işleri , bir süre sadece küçük rota düzeltmeleri ile ilerleyen bir gemi gibiydi herşey.

Saatlerin geçmesini ama kendi için iyi geçmesini istedi. Performansındaki düşüklük onu rahatsız etsede bu ona yaşlandığını bir kere daha gösteriyor olmuştu.Yolunun sonunu düşündü. düşünürken düşünmeye çok vakit ayırdığınıda düşünmüştü. Acaba diğerleri haklımıydı ? Hayatı olduğu gibi alıp, sürüklenmelere izin vermek daha mı doğruydu ?

Belkide soru  "doğrudan" çok "kolay " şeklinde olmalıydı. Çoğu kimsenin hayatı kolay yolu ile yaşadığını, kolaylıkların sürekli olarak artması ilede olayların özünden uzaklaştıklarını düşündü. Hayat basit olmalıydı ama kolay değil.

Zaten basitliğin içerisindeyken bu kadar mükemmel ve karmaşık gelmesi bizim kendi yetersizliğimizin sonucu diye geçirdi zihninden .Hayatı elma kurdu olarak yaşayacak değildi. Yenmek veya yemek şekline basite de indirgeyemezdi. Aklının neden var olduğunu bir kere daha sonuca bağlamaya çalıştı. Var olan aklı ve bilgisi, yani kapasitesi sadece hayatını sürdürmek için gelişmiş olamazdı. İhtiyaçları bir hayvandan daha fazla ise o taktirde sınırlarıda bir hayvanınkinden geniş olmalıydı. Peki neden bir hayvan gibi yapıyordu yaşamdaki tercihlerini  ? Şuan bile bedeni dürtülerine yenik düşebilirdi.

Bu kadar basitti aslında. Dışında taşıdığı kılıf ile  içinde taşıdığı arasındaki mücadele belkide en eski düşünürlerin bile ele aldığı bir konuydu. Yinede bir sonuca ulaştıramamalarına anlam veremiyordu ama vermeye çalışıyordu. "Galiba yoruluyorlar"dedi kendi kendine. Kolay değildi üzerinde yürüdüğü toprağın ve onun üzerinde yükselen hayatın cazibesine ve şartlarına rağmen yaşamak. Yaşamın içindeydi ve yaşam onun dışından akarak kendini yabancılaştırmasına neden oluyordu. içinde eriyip bir bütün olamamıştı. Yaşam dediği şey o kadar hızlı akıp gidiyordu ki , kendi ritmi ile onunkini birşeştirmesi ne yazıkki mümkün değildi. Yaparsa belli bir süre sonra tökezlemeye mecburdu. Kim olsa tökezlemeye mecburdu. Sistem bunun üzerine kurulmuştu. Böylece tökezleyen düşüyor ardından gelen onun üzerinden yükseliyordu.  Bu şekilde sürekli yükselen ama anlamsızca ve amaçsızca yükselen bir çıta vardı. Bir süre sonra çıtayı taşıyan değerler ortadan kalktı . Çıtanın kendisi yükselmeye devam edip karanlıkta böcekleri kendisine çeken bir ışık gibi olmuştu. Herşey o kadar çok yönlü ve o derece hızlıydı ki kendine zaman ayırması mümkün değildi.sistem kurucuları kendilerini bunun dışında tutmayı bilmişlerdi. "Güzel bir manuplasyon tekniği, saçma sapan şeylerle meşgul et ve aptal kölelerden oluşan bir güruhun olsun. Senin gösterdiğine koşsun. Bencilce koşsun. Bölünerek, küçülerek koşsun" Düşmanını sevmesede stratejisine hayran kalmıştı.Ya oyunu oynayacaktı , yada oyunun dışına çıkacaktı. Doğası gereği herşeyi dışına çıkmaya eğilimliydi. Oda öyle yaptı. Şimdi alabildiğine yalnızdı. Sorumlulukları kısıtlı, beklentileri sade ve güvenliydi. Şimdi oyunun dışına çıkmaya başlamıştı ama kendini orada tutmak kolay olmayacaktı. Yinede mücadele ettiği şeyler karmaşık olsada kendince içerisi ve dışarısı diye ikiye ayırabilmişti görüşünüde gülüşünüde. İçinde tuttuğu çekirdeği korumak istercesine kendine sarılmak istedi. Belkide yalnızlığını geçiştirmek içinde bir hamleydi. Engel oldu dürtüsüne. Normalde herşeye engel olup kontrollü yaşadığı gibi yalnızlığıda kontrollü yaşıyordu.
Tüm bu olan biteni ve koşuşturmacayı gereksiz gördü. Kaybolmak değil var olmak istiyordu. Belki geride kalıp ,belki gözden uzakta ama var olmak istiyordu işte. Kimsenin yıkamayacağı kadar güçlü,  herşeyin akışına direnecek kadar kararlı. Öylece durdu bir an. Sonrasını öncesini düşünmeden durdu. Zamanın bile durduğunu düşünerek , hatta hissetmeye çalışarak durdu. Sanki vitesi değiştirmek için debriyaja basmak gibiydi yaptığı. Tüm vücudu bu karmaşadan uzakta olsa nasıl hissedeceğini bilemiyordu. Sadece olabildiğince dingin bir hisse ulaşmaya çalıştı. Sonrasında ağır ağır seslendirdi düşüncelerini.

"Ben" dedi. " Önce ben var olmalıyım. Zaman bana göre akmalı, yediğimden ve kokladığımdan kendime göre keyif almalıyım. Kendimi geliştirip gerçek anlamda daha fazlasını almalıyım" diye düşündü. Bu kadarı ile yetinmek , ne aklının nede merakının sınırlarını zorlamadan , bedeninin üzerinde tam kontrol sağlamadan öylece oturmak ona göre değildi.  Hakkı bu olamazdı yaşamın ve mücadelenin. İnsan olmak böyle birşey olmamalıydı.  " Yaşam hak ettiği şekilde yaşanmalı, aceleyle değil, karmaşayla değil. Yalın tatların hazzıda çıkartılmalıyım. Yedi rengi bilmeden binlercesi ile uğraşmanın anlamı yok. Hayvanlara benzeyeceksem bu aklın bu bedende yeri yok" dedi . Daha doğrusu dudaklarından yayılan titreşimler bu anlama geliyordu.

Galiba sadece onun için bu anlama geliyordu..

Hiç yorum yok: